MIT Açık Ders
Malzemeleri
http://ocw.mit.edu
8.02
Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002
Lütfen aşağıdaki alıntı biçimini kullanın:
Lewin, Walter, 8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002 (Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü: MIT Açık Ders Malzemeleri). http://ocw.mit.edu (accessed MM DD, YYYY).
License: Creative Commons Attribution-Noncommercial-Share Alike.
Not: Alıntılarınızda
lütfen bu materyalin gerçek tarihini kullanınız.
Bu materyalin alıntı olarak gösterilmesi veya kullanım koşullarımız hakkında daha fazla bilgi için,
http://ocw.mit.edu/terms web sitesini ziyaret
ediniz.
MIT Açık Ders
Malzemeleri
http://ocw.mit.edu
8.02 Elektrik ve
Manyetizma, Bahar 2002
Transkripti indirmek için - PDF
Transkript
– Ders 13 B-alanlarında
Hareketli Yükler
Evet,
sınavda iyi yaptınız.
Sınıf
ortalaması 62 idi.
Her
zaman 65’i hedeflerim, bu yüzden çok mutlu oldum.
11
öğrenci 100 puan aldı.
Sınav
hazırlığı dersimin son derece dürüst olduğuna inanıyorum.
Bazı
asistanlara göre, belki de aşırı derecede yardım ediciymiş.
Paralel
dirençler ve batarya ile ilgili bir soru çözdüm.
Gauss
Yasasını silindirik simetriye uyguladım.
Yüklerin,
iletkenlerin nerelerinde göründüğü ve nerelerinde ise yerleşemediği
tartışmasına zamanımın
büyükçe bir kısmını harcadım; kapasitör ve dielektriklere de çok fazla
vurgu yaptım.
Geçme ve kalma arasındaki ince
çizgi hakkında düşünmemeyi yeğlerim; ama benim kitabımda, 47’den daha düşük
puan alanların tehlikeli bölgeye girdiğini de söylemeliyim.
Bu, gene de, bu dersten
başarısız olacaksınız anlamına gelmez; şimdi 70 almanız da, bu dersi geçeceksiniz anlamına gelmez.
Fakat
bu öğrenciler tehlikeli bölgededirler.
Sanırım,
asistanınızla konuşmalısınız ve bu öğrencilere ayrıca bizim özel eğitmenlerimizden
yararlanmalarını tavsiye ederim.
Gireceğiniz
iki sınav artı final var.
Bugün
önünüze tamamen yeni bir dünya sereceğim; Elektromanyetizmanın buraya çok doğal
bir biçimde nasıl girdiğini göreceksiniz.
Lorentz
kuvveti F, yük çarpı bu yükün hızı ile yük üzerine etkiyen B alanının vektörel
çarpımıdır.
Burada
bir artı q yüküm olsun; onun bu yöndeki hızı u, manyetik alan düzgün ve tahtadan
dışarı doğru olsun. Bu bağıntıya göre,
bu yük üzerine bir kuvvet uygulanacak ve bu kuvvet, bunun gibi olacaktır.
u’ye ve B’ye dik.
Bu
durumda yüklü parçacık bir daire etrafında hareket edecektir.
Lorentz
kuvveti hızı değiştirmez, kinetik enerjiyi değiştirmez; çünkü kuvvet her zaman
hıza diktir, fakat hızın yönünü değiştirebilir.
Ve
böylece göreceğiniz şey, manyetik alan sabitse, yüklü parçacığın mükemmel bir
çember üzerinde dönmesidir.
Ve
bu çemberin yarıçapı, Elektromanyetizma bilgilerimizi kullanarak kolayca
hesaplanabilir.
Kuvvet
quB’dir. Çünkü B’yi u’ye dik seçtim; böylece işaret yok,
onlar arasındaki açının değeri 1’dir ve bu şimdi Mekanik’de
karşılaştığımız merkezcil kuvvet olmalıdır. O, mu2 bölü R’dir; m,
parçacığın kütlesidir.
Ve
böylece R eşittir mu
bölü qB bulursunuz.
Ve
bu arada hatırlatmak isterim; mu, parçacığın momentumudur.
Bu
denkleme bakarsanız, hoş bir denklemdir.
Eğer
yük büyükse, Lorentz kuvveti büyüktür ve bu yüzden yarıçap küçüktür.
Eğer
manyetik alan büyükse, o zaman Lorentz kuvveti büyüktür ve bu yüzden yarıçap
küçüktür.
Eğer
parçacığın kütlesi büyükse, büyük bir eylemsizliği vardır ve bu yüzden,
denebilir ki, onu döndürmek çok zordur;
dolayısıyla kütle çok büyükse, çok büyük bir yarıçap beklersiniz.
Ve
böylece sezgisel olarak doyurucu görünüyor.
Bir
sayısal örnek yapalım.
Bir
proton alalım, onu p ile gösteririz; 1 MeV’luk bir proton olsun.
Sınav hazırlığı dersinde aldığımla
aynı.
1
MeV, 1 MeV’lik kinetik enerji demek olup, yük çarpı protonun ivmelendirildiği
potansiyel farkıdır. Bu durumda delta V, 1 milyon volttur.
Ve
bu, bir bölü iki çarpı protonun kütlesi çarpı hızının karesine eşittir.
Bu
durumda 1 MeV’im varsa, yani bir milyon volt, bunun 1.6
çarpı 10 üzeri -13 joule olduğunu bulacaksınız.
Burada
protonun yükünü verdim, siz onu bir milyonla çarpın, işte bu enerjidir.
Böylece
protonun kütlesini bildiğiniz için, hızını hesaplayabilirsiniz.
Bunu
da orada verdim.
Böylece,
sınav hazırlığı esnasında bulduğunuzla tamamen aynı sonucu bulacaksınız: 1.4 çarpı 10 üzeri 7 metre bölü saniye. Bu ışık hızının % 5’idir.
Oldukça düşük, bu yüzden rölativistik düzeltme yapmanıza gerek yoktur.
Eğer
bu proton şimdi 1 Teslalık B manyetik alanına girerse, o zaman burada elde
ettiğim denklemi kullanarak, protonun kütlesini bildiğimizden, hemen hızını
hesaplarız.
Protonun yükünü ve B manyetik alanını biliyorsunuz.
R’nin 0.15 metre yani 15 santimetre olduğunu bulursunuz; bu sadece
sayısal bir örnek.
Orada hızı o denklemden yok etmek ve bu parçacıkları hızlandırdığımız V
potansiyel farkıyla onu değiştirmek oldukça yaygındır ; en
azından bu sık sık yapılır.
Böylece yapabileceğiniz şey, orada elde ettiğim bir bölü iki mu2 denklemini
kullanarak bu u’yi yer değiştirmektir. Böylece bir bölü iki mu2
eşit q çarpı delta V var; bunun için büyük V yazacağım ve böylece artık hızı
görmüyorum, ama bu potansiyel farkını görüyorum.
Bu proton durumunda, bu V bir milyon olacaktı ve o zaman R’yi, karekök
2m çarpı büyük V bölü q B’nin karesi olarak bulursunuz.
Böylece iki denklem fiziksel olarak aynıdır, ancak farklı
gösterimlerdir.
Eğer V için şimdi 10 üzeri 6 yazarsanız, protonun kütlesi, protonun yükü
ve 1 Tesla alan, elbette siz tam olarak aynı 0.15 metreyi bulursunuz.
Şimdi bu çok iyi; fakat bu, hızın, ışık hızından çok daha küçük olduğu
sürece geçerlidir.
Eğer durum böyle değilse, o zaman özel rölativiteyi uygularız; gerçi bu dersin
konusu değil ama ona bugün biraz değinmek istiyorum.
Bir şeylerin nasıl kötüye gittiğini size göstereyim şimdi. 500 kilo-elektron-voltluk
bir elektrona sahip olduğumuzu varsayalım.
Bu demektir ki, buradaki denklemdeki V, 500.000 volttur. q elektronun yükü, m şimdi elektronun kütlesidir. Bu
denklemi uygularsam, u’nin 4.2
çarpı on üzeri 8 metre bölü saniye olduğunu bulurum ki, bu ışık hızından daha
büyüktür; dolayısıyla bu açıkça mümkün değildir.
Rölativistik düzeltme yaparsanız, gerçek hız 2.6
çarpı 10 üzeri 8 metre bölü saniye çıkar.
Sizden rölativistik düzeltme yapmanızı beklemiyorum, ama bugün bunu
yapacağım ve niçin yapmam gerektiğini göreceksiniz. Bu denklemlerden sizi sorumlu
tutmayacak olmama karşın, gerçekte bunun çok zor olmadığını da göstermek istiyorum.
Böylece burada sahip olduğum şey kinetik enerji ve o gene qV’dir; o
değişmiyor, fakat artık bir bölü iki mv2 değil, fakat gama eksi 1
çarpı mc2 ; gamma burada Lorentz çarpanı
olarak tanımlanır. Böylece elektron için V’nin 500000 olduğunu bilirseniz, ilk
denklemden gammanın ne olduğunu hesaplayabilirsiniz. Sonra ikinci denkleme
gidersiniz ve hızı bulabilirsiniz; o zaman asla ışık hızından daha büyük bir
hız bulamayacağınızı görürsünüz.
Yarıçap için de bu
düzeltmeyi yapmak zorundayız ve bu düzeltmeler göreceli olarak daha kolay olur.
Bu şimdi bir gamma çarpanı
gerektirir --bunu tahtanın üst kısmında orada görüyorsunuz-- ve bu, 2 gamma artı 1 ile değiştirilmelidir; o
zaman her şey tamam olur.
Bunu bilmenizi beklemiyorum;
fakat tüm bu rölativistik düzeltmelerin gökyüzünden geldiğini düşünmenizi
istemem, ne de onun çok zor olduğunu düşünmenizi. ..
Gerçekten de öyle değildir.
Bu denklemler son derece açıktır.
Bu yüzden, şimdi henüz
tartıştığımız sonuçlardan bazılarını size göstermek istiyorum.
1 MeV proton ve 500 keV
elektron, bu Web’de var.
Siz Ders Eklentilerine
tıklarsanız, kendinize bir kopyasını alabilirsiniz.
Böylece, burada kinetik
enerjiyi görüyorsunuz; 1 MeV’lik proton.
Bir düzeltme yapmak zorunda
değilsiniz.
1 Teslalık bir alanda 15 santimetrelik
bir yarıçap elde edilir. Onu biraz önce hesapladık.
50 MeV’luk bir protona
giderseniz, o, rölativistik ile rölativistik-olmayan arasındaki sınır
çizgisidir.
Hâlâ
yeterince rölativistik değilse, yarıçapın büyük V’nin karekökü ile değiştiğini
açıkça görebilirsiniz.
50 MeV için, büyük V 50
milyondur; 1 MeV için büyük V 1 milyondur.
V’nin karekökü ile
değiştiği için, kabaca yarıçapın 50’nin karekökü, yani 7 kez daha büyük
olmasını beklersiniz ve gerçekten bunu görüyorsunuz.
Böylece yarıçapın 15 santimetreden
yaklaşık 1 metreye gittiğini görürsünüz.
İşte 500 KeV’lik
elektronumuz ve hesaplamayı doğru bir şekilde yaptığıma dikkat edin.
Bu şimdi rölativistik
olarak düzeltilmiştir.
Burada gördüğünüz
formalizmi uygulayarak, 2.6 çarpı 10 üzeri 8 metre bölü
saniye elde edersiniz.
Bunu bu ders boyunca burada
tutacağım; çünkü buna birkaç kez döneceğim.
Hoş bir gösteri deneyi
yapmak istiyorum.
Burada bir elektron
tabancam var ve elektronlar böyle geliyor. Bu, elektronların hızı..
Onların elektron olduğunu hatırlamanız
için buraya bir eksi işareti koyacağım.
Elektronlar bu yönde
giderse, akım bu yöndedir.
Bir manyetik alanımız var
olduğunu kabul edelim; bu manyetik alan tahtadan içeri olsun. Bu, B’dir.
Bu durumda kuvvetin yönü, I
vektörel çarpım B ‘dir.
I
bu yöndedir, B tahtadan içeri yöndedir.
Böylece eğer yanılmıyorsam,
sanırım kuvvet bu yöndedir ve böylece onun bu yönde eğilmeye başlayacağını
görebilirsiniz.
Eğer manyetik alanın yönünü
değiştirirseniz, yani manyetik alan tahtadan dışarı doğru yönelmişse, elektron
bu yönde gidecektir. Burada size onu
göstereceğim.
Bu, orada yaptığım
televizyon programında gerçekleştirdiğim görüntüyü bozma yani distorsiyon
deneyinden çok farklı değildir; güçlü bir mıknatısım vardı ve görüntüyü
bozmuştuk, ama elbette ki bu biraz daha
kontrollü.
Böylece orada bir görüntü
göreceğiz ve onu biraz karanlık bir odada yapmak istiyorum.
Hahhhhh. Ve elektron
tabancasını açıyorum.
Böylece elektron tabancası
elektronları bir floresan ekrana çarptırır; elektronları ancak böyle görürsünüz;
burada bir çubuk mıknatısım var; bu çubuk mıknatısı onun arkasına tutuyorum, o
zaman az çok buna benzer bir durum oluşturabiliyorum.
Mıknatısı ters
çevirebilirim ve o zaman sapma yönü değişecektir. Böylece buraya bir mıknatısla geliyorum ve görüyorsunuz
ki elektronlar yukarıya doğru sapıyor.
Mıknatısı döndürüyorum ve tekrar yakına geliyorum ve onlar aşağı doğru sapıyor.
Çok
açık, çok basit.
Tamam.
Fizikte olağanüstü bir
yöntem vardır. Onunla bir elementi izotoplarına ayırabiliriz.
Örneğin, Uranyumu ele alırsak,
Uranyumun % 99.3’ünün Uranyum-238 olduğunu bulursunuz.
Bu, onun 92 protona, -yoksa
uranyum olmaz-, ve 146 nötrona sahip olduğu anlamına gelir; % 99.3.
Binde 7 ’si Uranyum-235 ’tir.
Gene 92 proton, -yoksa
uranyum olmazdı-, fakat sadece 143 nötron... Ve onu doğada binde 7 bollukta
bulacaksınız.
Böylece bir kimyacıya gider,
ona biraz uranyum verirsiniz ve “lütfen bu iki izotopu benim için ayırır mısın?”
dersiniz. O elbette size güler ve “haydi, çek arabanı” der. Çünkü kimyasal özellikler
iki izotop için de tamamen aynıdır. Çünkü Uranyum Uranyumdur.
Bunda nötr
uranyum 92 elektrona sahiptir ve bunda da nötr uranyum 92 elektrona sahiptir;
bu yüzden onları birbirinden ayrılabilecek bir yöntem yoktur.
Ve şimdi ben sizlere “kütle
spektrometresi” dediğimiz bir düzenekle onların nasıl ayrılabileceğini
göstereceğim.
Uranyumu iyonlaşması için
ısıtırsınız.
Onun bir kez iyonize
olduğunu varsayalım; böylece o bir elektron kaybeder ve bir birim pozitif
olarak yüklenir. Bu yüklerden birini burada görüyorsunuz.
Ve biz şimdi onları bir
potansiyel farkı altında hızlandırırız; böylece uranyum atomları, yani 235 ve 238
belli bir hız kazanır ve onlar buraya bu v hızı ile gelirler. Onlar pozitif
yüklüdürler. Ve varsayalım düzgün bir
manyetik alana sahibiz: bu yönde, tahtadan dışarı doğru.
Böylece, bir birimlik
pozitif yüklü bu parçacıklar bir çember çizecekler ve buraya çarpacaklardır.
Bu yarıçaptır.
Fakat şuradaki bu
denklemlere bakarsanız; yarıçapın, parçacığın kütlesinin kareköküyle orantılı
olduğunu görürsünüz: 238’in kütlesi,
235’in kütlesinden %1.2 kadar büyüktür.
Demek ki, bir kütle
diğerinden %1.2 daha büyük; burada kütlenin kare-köküne
sahibiz, görüyorsunuz; onları aynı potansiyel fark altında hızlandırıyoruz,
böylece bu değişmiyor.
Değişen tek şey bu -- kütle.
Böylece
yarıçapta
%0.6’lık bir değişim beklenir ve böylece 238 burada son bulur.
Ben onu oldukça fazla abarttım.
Ve 235 burada son bulacak.
238 daha büyük yarıçapa
sahiptir, çünkü daha büyük kütlelidir ve onu burada görürsünüz.
B’de bir değişme yok, q’da bir değişme yok ve büyük V’de de bir
değişme yok.
Onları aynı potansiyel
farkı altında hızlandırıyoruz.
Ve böylece bu kütle
spektrometresinin yarıçapı, örneğin 1 metre olsaydı, o zaman fark burada --
hatırlayın bu 2R’dir—fark yaklaşık 1.2 santimetre çıkacaktı
ve burada bir toplayıcınız var; siz 238 çekirdekli atomlarınız burada birikir
ve 235 çekirdekleriniz ise burada birikir. İşte, kütle spektrometresinin
arkasındaki fikir budur.
Bu özel örneği niçin
seçtim?
Çünkü,
bu örnek bizim dünyamızı değiştirdi ve tarihe geçti.
İkinci Dünya Savaşını sona
erdirmek amacıyla bir atom bombası yapmak için Amerikalılar tarafından Uranyum
235’e ihtiyaç duyuldu.
Bu, ünlü Manhattan Projesi
altında yapıldı.
Ve Berkeley’den Ernest
Lawrence, Uranyum-238’den 235’i ayırabilen bir kütle spektrometresi yaptı.
Başlangıçta o çok yavaş işlemişti,
--yaklaşık günde 100 mikrogram.
Fakat bir atom bombası için
birkaç kilogram gerekiyordu.
Onlar sonunda günde 1 grama
kadar elde etmeyi başardılar ve gaz difüzyon teknikleri, --burada bunu
tartışmayacağım--, gibi diğer ayırma teknikleri ile beraber birkaç kilogram
elde etmeyi becerebildiler ve 6 Ağustos 1945’te Hiroshima’ya bir bomba attılar
ve üç gün sonra Nagasaki’ye bir bomba daha attılar.
Japonlar teslim oldular ve 2.
Dünya Savaşı son buldu.
Kütle spektrometresinin
günümüzde birçok barışçıl uygulamaya sahip olması, özellikle tıp alanında, iyi
bir şey.
İnsanlar bazen radyasyona
ihtiyaç duyarlar, özel bir radyoaktif izotoptan radyasyona ihtiyaç duyulur;
fakat aynı elementin diğer izotopları istenmez. İşte o zaman onları kütle
spektrometresi ile ayırırsınız.
Bu, tam anlamıyla bir
endüstridir; çok önemli bir endüstri.
Protonları, neredeyse ışık
hızına yaklaşan yüksek hızlara nasıl hızlandıracağınız konusunda konuşmak isterim.
Bu, aynı zamanda Ernest
Lawrence’e saygınlık kazandıran bir konudur.
İlk günlerde bu hızlandırma
bir siklotronla yapılmıştı. Onu şimdi size tanımlayacağım.
Siklotron D ile
isimlendirilen iki odadan oluşur.
Bu bir D ve burası diğer D.
Bunlar iletken odalardır.
Bu taraftan bakarsanız
bunun gibi görünür.
Bu sol oda ve bu sağ oda ve
bunların hepsi vakumdalar ve tahtadan bize doğru olan, bunun gibi, bir manyetik
alanımız var.
Gene şu bizim 1 MeV’lik
protonumuzu alalım.
1 MeV’lik bir protonu bu
odaya bıraktığımızı varsayalım; onun hangi hızla çıktığını biliyorum, çünkü 1
MeV’lik proton – Ohh, onu hala orada görüyorsunuz, 1.4
çarpı 10 üzeri 7 metre bölü saniyelik bir hıza sahiptir.
Ayrıca, alanın 1 Tesla
olduğunu biliyoruz; bunu 1 Tesla yapalım, bu yarıçap 15 santimetre olacak. Yukarıda
onu görüyorsunuz.
Böylece bu proton ne
yapacak? O, bunu yapacak.
Fakat o buraya geldiğinde,
bu iki D arasında bir potansiyel farkıyla karşılaşır. Böylece bu yüksek
potansiyelde ve bu düşük potansiyeldedir.
Dolayısıyla bu aralıkta bu
yönde bir elektrik alan var ve bu proton hızlanmış olacak.
Bu potansiyel farkın 20
kilovolt olduğunu varsayalım.
O zaman bu proton kinetik
enerji kazanacak, 20 kilo elektron voltluk
kinetik enerji.
Bu, elektron voltu
tanımlamanın yoluydu.
Ve böylece siz 1 MeV’le
başlarsınız, o bu aralığı 1.02 MeV’le geçer.
20 KeV daha fazla.
Yarıçap şimdi daha
büyüktür.
Eğer büyük-V % 2 kadar artarsa,
bu denkleme baktığımda, yarıçapın % 1 kadar arttığını görürüm. Böylece proton buraya
çıkar ve bir çember çizer. Yarıçap şimdi 15 santimetreden % 1 kadar daha
büyüktür.
Fakat o bu D parçasına
geldiğinde potansiyel fark ters döner ve böylece elektrik alan gene bu yönde,
protonun yönünde olur ve böylece gene 20 kilo elektron volta kadar
ivmelendirilir.
Şimdi elbette yarıçap daha
büyüktür; böylece her defasında bu boşluğa vardığında potansiyel fark protonu
hızlandıracak yönde değişir ve proton spiral çizerek dışarı doğru kayar ve sahip
olabileceğiniz en büyük yarıçapa ulaşırsınız.
Böylece proton bir tam dönüşte,
önce 20 kilo elektron volt ve ikincide gene 20 kilo elektron volt olmak üzere, toplam
40 kilo elektron volt kazanmış olur.
Bu şekilde elektrik alanlar
iş yapar. Elektrik alanlar parçacıkları hızlandırır.
Manyetik alanlar hızlandırmaz.
Manyetik alanlar yönünü değiştirir, ama parçacıklar üzerine iş yapmazlar. Manyetik
alanlar parçacıkları hapsederler.
Böylece 1225 tam devir
yaptığımızı varsayalım.
Her tur esnasında kinetik
enerji 40 KeV kadar artmıştır.
Bu ikisini çarparsanız,
protonun kinetik enerjisinin 49 milyon elektron volt kadar arttığını
görürsünüz. 1225 kez döndüğü için 49 MeV artı 1 MeV da başlama enerjisi vardı; böylece
şimdi 50 MeV’luk bir protonunuz var demektir.
Şuradaki ikinci çizgiyi
görüyor musunuz?
Sizinle daha önce tartıştığım 50
MeV’lik protonum işte orada.
1 Teslalık bir alanda şimdi
yarıçap 1 metre; böylece bu ünitenin 1 metrelik bir yarıçapa sahip olması iyi olur.
O zamana kadar, bu ünitenin çevresine mümkün olduğunca yakın
olur.
Dikkate değen ve sezgisel
olmayan şey, rölativistik düzeltme yapmak zorunda olmadığımız sürece, bu
protonun çevreyi dolanma zamanının onun hızından bağımsız olmasıdır.
Pek sezgisel değil; siz bunu kolayca görebilirsiniz. Çünkü çevreyi
dönme zamanı, 2 pi R bölü onun hızıdır.
Yarıçap da u
ile orantılıdır.
Böylece zamanın kendisi u’den
bağımsızdır. Çünkü R’nin kendisi hızla doğru orantılıdır; dolayısıyla u
yok olur ve sonuçta dönme zamanını basitçe 2 pi çarpı bu parçacığın kütlesi
bölü qB olarak bulursunuz.
Eğer rölativistik düzeltme
yaparsanız, o zaman gamma ile çapmak zorundasınız. Fakat rölativistik düzeltmesiz
durmak isterseniz, dolanma zamanı protonun hızından bağımsızdır.
Bu 1 MeV’lik özel proton
durumuna dönersek; o 1225 kez dönerek 50 MeV’lik bir proton olur; bir dolanma zamanı sadece 66 nanosaniyedir,
yani 6.6 çarpı 10 üzeri -8 saniye.
Tüm bunlar, size bu gidişin
ne kadar hızlı olduğu hakkında bir fikir verir.
Böylece 1225 kez dolanmanız,
sadece 80 mikro-saniye alır, yani bunların tümü 80 mikro-saniyede olur. Tur
başına bu alandan iki kez geçeceksiniz. Diyelim ki E alanı bu yöndeydi, buraya
geldiğinizde E alanı ters yönde olmak zorunda.
Böylece değişim frekansı
kolayca hesaplanabilir: yaklaşık saniyede 30 milyon kez, yaklaşık 30 mega Hertz olur.
Ve tüm bunlar 80 mikro-saniyede
meydana gelir; 1 MeV’luk protonlar oluşturur, bu kısa sürede onları 50 MeV’luk
protonlara dönüştürürsünüz.
Akıllara durgunluk veren
bir kavram, ama çalır. Çok dikkat çekici.
Şimdi çok yüksek enerjilere
gittiğiniz için, burada gamma ile gördüğünüz rölativistik düzeltmelerden dolayı,
artık bir tam tur için geçen zaman sabit değildir. Bu yüzden bu aralıklarda potansiyeli
ters-yüz etme frekansını ayarlamak zorundasınız.
Böylece eğer zaman artarsa,
ters-yüz etme frekansı düşmek zorundadır;
biz bu aygıtlara sinkrotron veya sinkrosiklotron adını veririz. Onların isimleri bu.
Böylece senkronize eder ve
rölativistik etkileri düzeltirsiniz.
Modern hızlandırıcılar
sabit yarıçaplıdırlar. Halka şeklindedirler.
Ve böylece sabit yarıçaplı
bir halkanız varsa, parçacığı halkada tutmanın tek yolu, onların düşük enerjili
olmaları ve onlar yüksek enerjili oldukları zaman manyetik alanı yavaş yavaş arttırmaktır.
Böylece zayıf bir manyetik
alanla başlarsınız, çok büyük yarıçaplı kocaman bir çember etrafında dönersiniz
ve onların hızlandırılmasını sürdürebilmek için manyetik alanı giderek arttırırsınız;
manyetik alanı arttırarak, belki mümkün
olduğunca 2 Tesla’ya çıkararak, onları bu halka içinde tutabilirsiniz.
Size göstermek istediğim
ilk slayt, Berkeley’de Lawrence tarafından inşa edilen eski bir siklotrondur;
gerçekte o bir sinkrosinklotrondur. Bu, elektronları 730 MeV’e kadar
hızlandırabiliyordu.
Bu düzeneğin büyüklüğü
hakkında fikir vermesi için, burada bir adam görüyorsunuz.
Lawrence 1939’da bu
siklotronu keşfettiği için Nobel Fizik Ödülünü almıştı.
Bir sonraki slayt, Chicago
yakınlarındaki Fermilab’dır.
Bu, bazen “çarpıştırıcı”
olarak da adlandırılan modern hızlandırıcılardan biri olup, 2.2
km çapındadır. Bu düzenek, şuradaki,
1000 GeV’a kadar hızlandırmaya planlanmıştır; G giga demektir, giga milyarla aynıdır.
1000 giga elektron-volt, 10 üzeri 12 elektron-volttur.
Yüksek enerjili proton
demetleri, nükleer fiziğin daha içteki işleyişini ortaya çıkarmak için diğer
çekirdeklerle çarpıştırmak üzere hazırlanır.
Protonların enerjileri ne
kadar yüksekse, çarpıştırıldıklarında o kadar büyük etki yaparlar ve daha fazla
şeyin öğrenilmesi beklenir.
Daha da yüksek enerjili
protonlar kullanılarak, -ki bunlar nükleer mermilerdir-, bilinmeyen bölgeler keşfedilir.
Haberlerde bu
çarpıştırıcılar çoğu zaman atom parçalayıcıları olarak isimlendirilir.
Bu, bütün bunların
ödemesini vergi paralarıyla yapan halkın ilgisini çeken daha parlak bir
isimdir. Bu araştırmalar, multi-milyon
dolarlık bir endüstridir.
Atom parçalayıcısı deyimi, aslında yanlış bir isimlendirmedir.
Çarpıştırıcılar atomlardan
10.000 kat daha küçük olan çekirdekleri parçalarlar.
Ve sonraki slayt, Cenevre’de
bir Avrupa işbirliği olan CERN’deki dünyanın en büyük tünelidir.
Yıllardır var olan bu tünel
17 mil uzunluğunda olup, 4.3 kilometrelik bir yarıçapa
sahiptir ve protonlar burada hızlandırılır, elbette ki yüksek vakum altında.
Çok modern süper iletken
mıknatıs teknikleriyle, artık orada neredeyse 5 Teslaya kadar çıkılabilmektedir.
Ve bu tünelde şimdi “Büyük
Hadron Çarpıştırıcısı” denen yepyeni bir deney geliştirilme aşamasındadır. Parçacık
fizikçileri tarafından Kutsal Kâse olarak niteleniyor bu. Bunun 2007 veya o
sıralarda hizmete girmesi umulmaktadır. Bu düzenek, protonları benzeri
görülmemiş enerjilere hızlandıracak; onlara 7000 GeV’luk, 7 çarpı 10 üzeri 12
elektron voltluk, kinetik enerji verecektir.
Böylece oradaki tepegözüme
dönmek istiyorum; orada biraz önce tartıştığımız şeylerden bazılarını görebilirsiniz;
teşekkürler Tom.
Böylece burada Fermilab’ımız
var.
1.1 kilometrelik yarıçapı görüyorsunuz.
Üstten çekilmiş bir resim
bu; onlar 1.5
Tesla’ya kadar çıkabildiler: bu maksimum manyetik alan şiddetidir.
Bu arada, ışık hızına iyice
yaklaşın; 500 GeV’luk protonları görürsünüz.
Ve burada Kutsal Kase’yi,
yani Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nı görüyorsunuz; bu, Cenevre’deki CERN Avrupa
İşbirliği Laboratuvarı: çevresi 17 mil uzunluğunda ve modern süper iletken
teknolojilerle 5.5 Tesla’ya kadar çıkması beklenen manyetik
alanlar.
Bu arada, bu tünelleri
boydan boya dolaşmak isterseniz, 17 mil gidebilmek için bir motosiklete
ihtiyacınız olacaktır.
Tüm bu fiziğin, tüm bu
deneylerin amacı; yeni alanlara girmek, şu gizemli nükleer kuvvetleri öğrenmek, protonların ve nötronların içlerinde neler
olduğunu görmektir.
Ve bu deneylerle, daha önce
varlığı hiç bilinmeyen birçok nükleer parçacık keşfedilmiştir.
Şimdi çok yüksek enerjili
bu parçacıkların çarpışmalarının sonuçlarını nasıl görebileceğiniz konusuna
gelelim.
Evet, bu
parçacıkların izlerini görünür yapabilirsiniz.
Bugün onları gerçekten kendi
gözlerinizle göreceksiniz.
Bu iş eski günlerde sis odalarıyla
yapılırdı; bugün sizin için yapacağım gösteri işte bu.
Bu deneyler, bugünlerde
kabarcık odaları ile yapılmakta.
İlk önce ilkeyi anlayalım.
Bir yüklü parçacığınız
varsa; bunun bir elektron, bir proton veya bir alfa parçacığı olup olmaması
önemli değil. Alfa parçacıkları helyum çekirdekleridir: iki proton ve iki
nötron.
Hava içerisinde giderse, iyonlar
oluşturur; hava boyunca gittiği sürece iyonlar oluşturur, zamanla kinetik
enerjisini kaybeder ve sonunda durma noktasına gelir.
10 MeV’luk bir elektron
alırsak, 1 atmosferlik havada ancak 40 metre gidebilir.
10 MeV’lik bir proton
alırsanız, o sadece 1 metre gider. Çünkü, büyük
kütleli olduğu için, iyonların yoğunluğu çok yüksektir. Hele hele bir alfa
parçacığı alırsanız, o sadece 10 santimetre gidebilir; çünkü alfa parçacığı,
protondan dört kat ağırdır ve iki katı yüke sahiptir.
Bir alfa parçacığıyla elde
edeceğiniz iz, çok yoğundur.
Bu izleri görebilmenizin
bir yolu sis odasıdır ve sis odası şu ilkeye göre çalışır:
İçerisinde sadece hava olan
bir odanız olsun; 1 atmosferde hava. İçine sıvı alkol koyun; onu yapmanın yolu
budur ve tabanı soğutun.
Orada böyle bir şey görüyorsunuz;
biraz sonra göreceksiniz ve tabanı katı CO2 ile soğutursunuz. O
zaman bu odanın içinde bir sıcaklık gradyenti elde edersiniz; orada bir tabaka var; soğuk olduğu için, alkol
orada küçük damlalar halinde yoğunlaşacaktır; fakat karmaşık nedenlerden dolayı,
daha henüz yoğunlaşma olmadı.
Biz buna çok-soğutulmuş
alkol adını veririz.
Yağmur bile çok-soğutulmuş
olabilir. Donma noktasının altında, hala
sıvıdır.
Bu arada, zemine çarptığı an, derhal katılaşacaktır. Bu da çok-soğutulmuş sıvıdır.
Şimdi burada çok-soğutulmuş
buharla ilgileneceğiz; böylece, bu yüklü
parçacıklar tarafından iyonlar oluşturulduğunda, bu iyonlar damlalar için, -- bu
durumda alkol damlaları --, tohum gibi
davranırlar ve siz kendi gözlerinizle, görsel olarak şekillenmiş damlacıkları
görürsünüz.
Bir sayısal örnekle anlatmak
istiyorum; orada gördüğünüz 500 keV’lik elektrona gideceğim.
Hızı rölativistik olarak düzelttim;
yoksa daha önce hesapladığımız gibi, ışık hızından daha büyük çıkan saçma bir sayı
elde ederdiniz.
Varsayalım ki 1/10 Tesla’lık
bir alanımız var.
O zaman yarıçap 2.9 santimetre olacaktır.
Fakat bir süre sonra, bu
elektron enerjisini kaybeder ve öyle bir an gelir ki sadece 100 kilo-elektron-volt
kalır.
O kadar zamanda, 1/10 Tesla’lık
alandaki yarıçap 1.1 santimetreye inecek ve böylece
sis odasına baktığınızda, burada mıknatıslarınız var, izleri kıvrılmış olarak
göreceksiniz. Elbette bu, yarıçapın zamanla küçülmesinin bir sonucudur. Manyetik
alan sabit olduğundan, burada önce büyükçe bir yarıçap görürsünüz ve kinetik
enerji yavaş yavaş
azaldıkça yarıçap giderek küçülür, küçülür ve küçülür.
Şimdi birkaç slayta daha
bakalım.
1932’de Anderson, bir sis
odasında, bir elektronun görünüşüne sahip bir izi fark etmişti.
Kütlesi tam doğruydu, yükü
tam doğruydu, ama yörüngesinin bükülme yönü yanlıştı.
Ve böylece o, bunun pozitif
yüklü bir elektron olduğu sonucuna varmıştı; ki buna
şimdi pozitron diyoruz.
Bu pozitronlar Dirac
tarafından tamamen teorik temele dayalı olarak zaten tahmin edilmişti; Anderson
1936’da, pozitronu keşfinden sadece dört yıl sonra, bu keşfi nedeniyle Nobel
Ödülü aldı. Dirac ise zaten bu teorik çalışması için 1933’te Nobel Ödülünü
almıştı.
Kabarcık odası, sis
odasının geliştirilmiş halidir.
Kabarcık odasında sıvı
hidrojen kullanılır; şimdi oda boyunca giden iyonlar küçük gaz kabarcıkları
için tohumlar olurlar.
Böylece, gerçekte gaz
haline gelmiş olması gereken, ama tam öyle olamayıp ancak gaz kabarcıkları
haline gelen sıvılara sahipsiniz.
Bir kabarcık odasında gaz
kabarcıklarını görürsünüz; fakat düşünce aynıdır. Bu odaları keşfeden Glaser, --
bu arada belirteyim, o da Berkeley’den --, 1960’ta bu keşfi nedeniyle Nobel
Ödülünü almıştı.
Böylece Anderson’un keşfine
bakalım.
Burada yukarıdan gelen bir
pozitron görüyorsunuz; bu pozitron 63
MeV kinetik enerjiye sahip ve Anderson içeriye, şuraya, yarım santimetre kadar
kalınlığında bir kurşun levha koymuştu; bu çok zekice idi, bunu düşünün.
Levhayı terk ettiğinde,
enerjisi azalmış, çünkü kurşun içerisinde birçok iyon üretilmiş ve böylece
kinetik enerji kaybetmiştir. Kabaca 23
MeV’le dışarı çıkmıştı.
Anderson bunu niçin yapmıştı?
Çünkü bu parçacığın yukarıdan
geldiğini şimdi kesin olarak biliyor; çünkü enerji kaybettiği zaman, yarıçapı
küçülür.
Yanlış yönde büküldüğünden
emin olmasının nedeni buydu.
Eğer kurşunu koymamış
olsaydı, elektronun bu şekilde gelip gelmediğini asla bilemezdiniz; o durumda
eğriliği mükemmel olacaktı.
Fakat şimdi o, onun
yukarıdan geldiğini biliyor ve eğer bu bir elektron olmuş olsaydı bu şekilde
bir eğriye sahip olurdu.
Bu, Anderson tarafından
fotoğrafı çekilmiş ilk sis odası keşiflerinden biridir.
Ve sonraki slayt bir
kabarcık odasıdır; burada sabit bir
manyetik alan içerisinde hem pozitronu hem de elektronu görüyoruz, o kendini
anlatıyor. Eğriliklerin tamamen zıt yönlerde olduklarına dikkat edin; sizinle
tartıştığım şeyi, elektronlar enerjilerini kaybederken oluşan bu spiral yapıyı
görüyorsunuz. Bu anormal yoğunluğa sahip, diyelim ki, havadan 1000 kez daha
yoğun, bir kabarcık odası olduğundan, bu elektronlar bu odalarda 40 metre bile
gidemezler.
Havada gidebilirlerdi,
ancak şu durumda az bir uzaklığa gidebilirler ve böylece onları kolaylıkla yuvarlayabilirsiniz.
Onları inceleyebilirsiniz,
momentumlarını ve yüklerini.
Hızlandırıcılar, sis
odaları ve kabarcık odaları kullanılarak, yepyeni bir nükleer fizik dünyası
ortaya çıkarılmıştır.
Vaaayyy.
1958 ile 68 arasında 30 kadar
yeni nükleer parçacık keşfedilmiştir.
Ve MIT her zaman bu
araştırmalarda ön planda olmuştur.
Profesör Sam Ting, o hala
MIT’de, 1976’da Nobel ödülü aldı.
Steven Weinberg, MIT’de
çalışmış olan bir teorik fizikçi, 1979’da Nobel Ödülü aldı.
Hala MIT’de olan Jerry Friedman,ve Henry
Kendall 1990’da çalışmalarıyla Nobel ödülünü aldılar.
Ve Clifford Shull 1994’te Nobel Ödülünü aldı.
Bunun ardındaki temel düşünceyi özetlersem; o, Elektrik ve
Manyetizma dersiyle yakından ilgilidir. Bu parçacıkları, elektrik alanlarını
kullanarak hızlandırabilirsiniz.
Onları hızlandırmanın tek yolu budur.
Manyetik alanlar sadece onları hapsetmek için kullanılabilir.
Manyetik alanlar, onların kinetik
enerjisini değiştiremez; ama gene de çok önemlidir, çünkü onların hızını yavaş
yavaş değiştirirken, onları ya bir halkaya sınırlamanızı,
ki bugünlerde bu yapılıyor, ya da eskiden olduğu gibi, şu Siklotron ve
Sinkrotron odalarına hapsetmenizi sağlar.
Ve sonra kabarcık odalarımız var, eskiden olduğu gibi
sis odalarımız var; buralarda bu parçacıkları saptarken, onların yarıçapları
hakkında bilgi elde etmek için manyetik alanları kullanabilirsiniz.
Ve tüm bunlardan, dünyamıza bakışımız için yepyeni bir
yol ve dünyanın işleyişi hakkında tamamen yeni fikirler ortaya çıktı.
Bu bir tür devrim değil de nedir !
Ve şimdi bu dersimizin son 5 dakikasında, bir sis
odasına ve oradaki bazı izlere bakarak, sizinle hoşça vakit geçirmek istiyorum.
Orada pek çok elektron göreceksiniz.
Siz nasıl radyoaktifseniz, sis odasının duvarları da öyle radyoaktiftir.
Sizin kemikleriniz radyoaktiftir, pencereleriniz radyoaktiftir.
Onlar elektron yayarlar.
Proton yaymazlar, ama kesinlikle elektron yayarlar.
Orada bir radyoaktif izotopumuz var, bir çubuk; onun içinde alfa
parçacıkları yayan toryum var.
Ve böylece güzel örümcek ağ yapıları oluşturan elektronları göreceksiniz.
Lütfen henüz toparlanmayın; bolca zamanımız var.
Dakik olmak gerekirse, 5 dakika 15 saniyemiz kaldı.
Bu elektronların oda boyunca örümcekler gibi gittiklerini
görürsünüz ve bazen, çarpıştıkları için, aniden yön değiştirirler, özellikle
düşük enerjiye sahip oldukları zaman.
Ve arada sırada radyoaktif toryumdan
gelen bir alfa parçacığı görebilirsiniz;
alfa, çok kalın izler bırakır.
Haydi bunu
deneyelim.
Burada bir uzmanımız var: Markos. O, sadece bu aleti
ödünç almadı. Onu beğendiyseniz, gerçekten onu satın alabiliriz; ucuz değil,
biz onu satın alabiliriz; ama Markos onu özellikle sizin için ödünç aldı. Bunun
için sana müteşekkirim Markos; ayrıca uygun ışığı elde etmek için de epey
çalıştı.
Bu izleri görmek çok kolay değildir.
Markos, istersen; ışıkları ayarlayabilirsin.
Işıkları iyice kısıyoruz; haydi nükleer fiziğin harika
dünyasına, görünmez dünyasına buyurun, onun zevkini çıkarın.
Burada bunu, toryumlu çubuğu görüyorsunuz.
Markos, ihtiyaç duyuyorsan, ışığı ayarlamakta
özgürsün.
Ben de seyirci olacağım ve elektronları belirleyip
belirleyemeyeceğimize bakacağım.
Oh, bir alfa parçacığı çıktı.
İşte bu, o çubuk ve odanın tabanı CO2 ile
soğutuluyor.
Ah, burada bir elektron var, çok hoş.
Dediğim gibi, onlar sanki örümcek ağlarına benziyorlar.
Burada bir elektron var.
Ayrıca bir gözünüz çubukta olsun, arada sırada çok
yoğun bir iz göreceksiniz; o.... orada bir tane vardı,
o bir alfa parçacığıydı.
Güzel bir alfa
parçacığı.
Ne kadar zevkli !...
Biliyorsunuz, tamamen yeni olan bir dünyaya
bakıyorsunuz.
Düşünün bir kere !...
Nükleer fiziğin dünyasına bakıyorsunuz.
Elektronları tek tek görüyorsunuz, ara sıra alfa parçacıklarını
görüyorsunuz.
Burada, dışarı çıkan bir tane var !.
Ve burada olanların fiziğini düşünün; damlalar haline
gelmeyi reddeden bu alkol ve sonra bu iyonlar..., aha,
işte bir alfa parçacığı, burada ne yaptığını bilmiyorum.
İşte bunlar, bunlar, bu iyonlar, bunları, bu alkol buharını damlalar haline
gelmeye zorluyorlar.
Bu baktığınız, inanılmaz derecede karmaşık bir
resimdir.
Bunu gördüğüm her an, o hep şaşırtıcıdır.
Kesinlikle inanılmazdır.
Ve tüm bu çok basit kurallar boyunca, düşünün ki, bu
parçacıkları dolandıran Lawrence kuvvetine; onları hızlandırmak için kullanabildiğimiz
elektrik alanlarına ve ayrıca onları görünür, gerçekten tek tek görünür kılabilen
şu zekice yönteme sahibiz.
Bu, yeni bir
dünyadır.
Ve dersimin amacı, tüm düşünce tarzımızı tamamıyla
değiştirmiş olan bu dünyayı görmenizi sağlamaktı.
Teşekkür ederim.