MIT Açık Ders Malzemeleri

http://ocw.mit.edu

8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002

Lütfen aşağıdaki alıntı biçimini kullanınız:

Lewin, Walter, 8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002 (Massachusetts Institute of Technology: MIT OpenCourseWare). http://ocw.mit.edu (accessed MM DD, YYYY). License: Creative Commons Attribution-Noncommercial-Share Alike.

Not: Alıntılarınızda lütfen bu materyalin gerçek tarihini kullanınız.

Bu materyalin alıntı olarak gösterilmesi veya kullanım koşullarımız hakkında daha fazla bilgi için, http://ocw.mit.edu/terms web sitesini ziyaret ediniz.

MIT OpenCourseWare

http://ocw.mit.edu

8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002

Transkripti indirmek için - PDF

Transkript – Ders 31  Gökkuşakları  

Hepiniz gökkuşaklarına bakmışsınızdır, fakat çok azınız bir gökkuşağı görmüştür.

Bir şeye bakmak, onu görmekten çok farklıdır.

Bugün size daima hatırlayacağınız, daha önce hepimizin duyduğu güzelliğin ötesine geçecek şekilde bir gökkuşağı göstereceğim.

Gökkuşağı hakkında size belki de basit 15 tane soru sorarak başlamak istiyorum.

İlk soru: Bir gökkuşağı gördüğünüzde, kırmızı rengin dışarıda mı yoksa içeride mi olduğunu hatırlayanınız var mı?  

Ve sonra gökkuşağının yarıçapını merak ediyorum.

Bu, gökyüzündeki bir gökkuşağıysa; bunun gibi bir şey, burası ufuk, açıkçası bu muhteşem bir çemberdir ve bu çemberin bir yerde merkezi vardır

Ve böylece bu demektir ki, bir R yarıçapı da olmalıdır.

Yarıçapın kaç derece olduğunu ve yarıçapın ne olduğunu ölçebilirsiniz.

Onu hiç ölçmediniz; fakat o, 10 derece mi , 20 mi, 30, 50, 60 derece mi olur?

Kuşağın uzunluğu.

Bazen çok uzun bir kuşak, bazen de çok kısa bir kuşak görmenizin farkı var mıdır?

Bir gökkuşağının genişliği ne kadardır?

Burada renkler görüyorsunuz. Renk şeritlerinin genişliği ne kadardır?

Belki bazılarınız kuşağın içi ve dışı arasındaki ışık yoğunluğunda bir fark olduğunu fark etmiştir.

Belki onu hiç görmemişsinizdir; eğer fark varsa, nerede daha parlaktır; kuşağın içinde mi, yoksa dışında mı?

Günün hangi zamanında gökkuşağını görürsünüz?

Gökkuşağını kuzeyde mi, doğuda mı, güneyde mi veya batıda mı görürsünüz?

Gökyüzünde acaba ikinci bir gökkuşağı var mıdır?

İkincisi de varsa, ikinci gökkuşağı için nereye bakmalısınız?

İkinci bir tane daha varsa, ikinci gökkuşağının renk sıralaması nedir?

Kırmızı dışarıda mı, yoksa içeride midir?

Şimdi aynı soruları ikinci için sorabilirsiniz: ikinci kuşağın yarıçapı ne kadardır?

Ve ikinci kuşağın genişliği ne kadardır?

Eğer gerçekten bir gökkuşağı görmüşseniz, bunlar aslında cevaplamış olabileceğiniz ilk 12 sorudur.

Son üç soru daha zordur.

Gökkuşakları kutuplu mudur?

Hangi doğrultuda kutuplanmışlardır?

Güçlü bir şekilde mi, yoksa zayıf mı kutuplanmışlardır?

Bu ilk 12 sorunun cevabını kimler biliyor?

Kimler 10 ‘dan fazlasının cevabını biliyor?

Kimler 9 tanesinin cevabını biliyor?

Sekiz? Yedi? Altı?  Beş? Dört? Dörtte bir el mi görüyorum? Sizin için iyi.

Beş, dört, üç? Üç, iyi, bu zaten iyidir.

İki? Bir?  

Kim 0 tanesini biliyor? Çoğunuz, doğru mu?

Çok el görmedim havada. Tamam.  Böylece kararımı verdim.

Siz gökkuşaklarına bakmışsınız; fakat onları görmemişsiniz.

Ve ben bugün sizin onları görmenizi sağlayacağım.

 

Tahtada gördüğünüz şey bir su damlasıdır.

Kolaylık olsun diye Güneşi ufka koydum.

Daha sonra güneşi gökyüzünde biraz daha yükseğe koyacağım.

Güneşten gelen ışık bu yağmur damlasına çarpacak.

Sadece yağmur damlasına tam burada çarpan dar bir ışın çizdim.

Burada gelme açısını görüyorsunuz; Snell Yasasında teta 1 dediğimiz asçı.

Ben onu burada   olarak adlandırdım; çünkü benim için daha iyi ve tanımlayıcıdır; gelme açısı demektir.

Tam şu A noktasında, ışığın bir kısmı yansıtılacak ve bir kısmı suyun –damlanın -- içine girecektir. Biz buna kırılma diyoruz.

Ve Snell Yasası, bana bu  açısının ne olduğunu söyleyecek.

Oraya her ne girerse, havaya geri geçişin olduğu B noktasına ulaşır ve bu yüzden bu ışığın bir kısmı buradan dışarı gelecektir ve bu ışığın bir kısmı içeride yansıyacaktır.

Tekrar C noktasına ulaştığında, sudan havaya bir geçiş olur.

Şu ışığın bir kısma suyun içinde yansıyacaktır. Ve birazı da dışarı çıkacaktır.

Geometriye göre, bu açı  ise, bu açı da  olur; bu da ’dir ve bu da ’dir. Ve buradaki bu açı ’dir.

Bu, Snell Yasası’ndan çıkar;  bunu size bırakacağım.

Işığın böyle içeriye girdiğine, fakat böyle geri gittiğine dikkat ediniz.

Böylece, yön, delta açısı kadar değişmiş oldu. Ve delta açısını,  ve  cinsinden hesaplamak kolaydır.

Delta, 180 derece +2  - 4’ye eşittir. Evde bunu gözden geçirmenizi istiyorum.

- 4 buraya gelir.  Bir, iki, üç, dört ve 2  ‘ler buraya ve oraya gelir.

Eğer şimdi bu damlaya çarpan tüm olası dar ışın demetlerini düşünürsem, ona burada çarpan bir dar demet   dereceye sahip olur.

Ve burası 10 derece olur, burası 20 derece, 30 derece ve 40 derece.

 ‘nin en büyük değeri, ışık buraya çarptığında olur ve o, 90 derecedir.

Böylece  ‘nin tüm bu değerlerini hesaplayabilirim; bu açıların tümünü oluşturduğu açıktır; güneş ışığı bu yağmur damlasına çarpar ve bütün bu  açıları mevcuttur.

Böylece şimdi bütün bu  açılarının değerlerini hesaplayabilirim;  değerinin ne olduğunu ve deltanın ne olduğunu hesaplayabilirim.  Snell Yasası’ndan, delta ise geometrik ilişkiden çıkar.

Deltanın 138 derecelik bir minimum değere sahip olmasını, çok şaşırtıcı bulacaksınız.

Bu demektir ki, buradaki bu  açısı, yaklaşık olarak 42 derecelik bir maksimuma sahiptir. Size bazı sayılar göstereceğim.

Aklıma gelmişken, bunları internetten indirebilirsiniz; bunlar web’de derse ek notlardadır.

Burada tüm yaptığım şu:

 ’yi 0 dereceden 90 dereceye kadar aldım; bu açıların tümü mümkün;

altta gördüğünüz 1.336’lık kırılma indisini kullanarak Snell Yasasıyla R’yi hesapladım ve sonra son sütunda şu ilişkiyi kullanarak deltayı hesapladım.

Ve gerçekten  sıfıra eşitken, deltanın 180 dereceden başladığını görüyorsunuz.

Ve sonra yaklaşık olarak 138 derecelik bir minimuma iner ve tekrar yükselir.

Ve bu şimdi çok önemlidir;  gökkuşağını anlamak için bir anahtardır.

Şimdi burada bir yağmur damlasının olduğunu düşünün.

Güneş ışığı sadece bir açıdan değil, tüm açılardan, tüm  açılarından gelir.

Burada gördüğünüz şeyler elbette ki eksensel simetriye sahiptir.

O bir küresel damladır. Işık bu şekilde gelir.

Böylece, bu şekilde gider, fakat bu şekilde de gidebilir.

Ve bu şekilde de gidebilir ve bu şekilde de; bu yüzeyden tam bir eksensel simetri vardır. Böylece tüm bu çizimi, burada bu çizgi etrafında döndürebilirsiniz.

Her şey eksenel simetride geçerlidir.                            

Böylece eğer bu maksimum açısı 42 derece ise, güneşin doğrultusunda geri gidecek olan ışık,  A B C yolunu izleyecek ve sonra yağmur damlasından dışarı çıkacaktır. Benim bütün söylediğim budur, şimdi, buradan gizlice kaçan ışık hakkında konuşmuyorum. O bu yoldur: A’da kırılma, B’de yansıma ve sonra C’den dışarı çıkma.  

Işık bir koni yapısında dışarı çıkar. Koninin yarı-tepe açısı kabaca 42 derece olmalıdır.

Böylece sizin için bu koniyi çizeceğim. Bunun gibi. Ve bunun gibi.

Bunu bir koni olarak düşünmelisiniz.

Ve bu tamamen simetriktir; bu çizgi etrafında eksenel simetrik.

Ve buradaki bu açı kabaca 42 derecedir. Buraya hiç ışık gidemez.

Çünkü bu, ’nin 42 dereceden daha büyük olduğu anlamına gelir ve buna izin verilmez. Şimdi çok önemli şeyler geliyor.

Kırmızı ışığın sudaki kırılma indisi 1. 331’dir.

Ve bu, şimdi maks için hesaplayabildiğimiz bir açıya dönüşür -- o yaklaşık 42,4 derecelik maks açısına çevrilir.

Fakat mavi ışık çok az farklı bir kırılma indisine ve dolayısıyla çok az farklı bir maks açısına sahiptir. Mavi ışığın kırılma indisi 1,343 gibi bir şeydir.

Dikkat ederseniz, mavi ışığa sahibim; mor ışığı kullanmıyorum.  Morun gözle görülmesi daha zordur. Böylece onu daima mavi ışık diye anıyorum.

Yaklaşık 40,7 derece olan bir maks değerine sahiptir.

Farklı bir kırılma indeksi, kuşkusuz, şu anlama gelir; eğer  açısını biliyorsanız,  açısı çok az farklıdır. Snell Yasasını kullanarak,  için çok az farklı bir değer elde edersiniz ve böylece delta için çok az farklı bir değer elde edersiniz,  böylece delta minimum için çok az farklı bir değer elde edersiniz; maks için çok az farklı bir değer elde edersiniz.

Şimdi bu ne anlama gelir?                  

Bu, eğer siz güneş doğrultusunda geri giden ışık konisine bakarsanız, şurası dış kenar, bu koninin dış yüzeyi, ki o olası en büyük açıya sahiptir, bu açı şimdi 42,4 derecedir; kırmızı ışık olmalıdır, çünkü mavi ışık bu yönden dışarı gelemez.

Çünkü mavi için maksimum açı 40,7 dir; 42.4 değil.

Böylece koninin yarı açısı 42,4 derece olduğu zaman, dışarıya gelebilen sadece kırmızı ışıktır.

Ve bu açı burada – onu buraya koyacağım – 40,7 derece olmadıkça, mavi ışık bunu yapmayacaktır.

Eğer koninin içine 40,7 derecelik yarım tepe açısıyla bakarsanız, tüm renkler geri gelebilir. Bunun tüm söylediği, kırmızı ışık için maks’ın  42,4 olduğudur.

Dolayısıyla, o,  40,7 de olabilir.

O, 30 olabilir. 20 olabilir. 10 olabilir. O, 0 olabilir.

’da buradan gelen ışık, P noktasına ulaşır, doğruca geri döner.  Buna izin verilir.

O zaman  = 0 olur.

Eğer tüm renkler mavi rengi verdiğim bu koninin içinde geri gelirlerse, bu demektir ki beyniniz size onun beyaz ışık olduğunu söyler.

Çünkü kırmızı ışığı görüyorsunuz, mavi ışığı görüyorsunuz, yeşil ışığı görüyorsunuz, sarı ışığı görüyorsunuz ve böylece beyniniz size bunun beyaz ışık olduğunu söyleyecektir.

Eğer burada güneş ışığının içeri girmesine izin veren küçük bir açıklığa sahip bir ekran varsa ve sadece bir su damlasına sahip olarak bu ekranda ne gördüğünüzü sorarsam;  bu ekranla ışık konisinin kesişimini göreceksiniz.

Ve birazdan göstereceğim gibi görünecektir.

Ekranınız ile koninin kesiştiği yer olan dıştaki sınır, dış çember, kırmızıdır.

Ve sonra tüm renklerin gelebildiği iç kısım var. Böylece bu beyaz ışık olacaktır.

Bu beyaz kısma ulaşıncaya kadar, kırmızıdan daha içeri gittikçe, eklenecek en son renk mavidir. Ve, kuşkusuz, gökkuşağıyla ilgili tüm olayın burada oluşacağını zaten sezinliyorsunuz.

Burada ışık yok.

Orası karanlık olacaktır; çünkü ’nin 42,4 dereceden daha büyük olabilmesinin hiç yolu yoktur.

Eğer ekranda kırmızının dışında ışık görünseydi, bu ’nin 42,4 dereceden daha büyük olduğu anlamına gelirdi, ki buna izin yok.

Bu yüzden, burası karanlıktır.

Burası beyaz ışıktır. Burası kırmızı ışıktır.

Ve içeriye doğru ilerledikçe, sonunda diğer renkleri de göreceksiniz.

Gerçekten de gökkuşağının geometrisinin esası budur.

Sizi buraya yerleştireceğim, böylece burada duruyorsunuz ve güneş yine ufuk çizgisinin yakınında olsun.

Resim çizerken, bu her zaman hoş olur. Sahip olduğunuz kolay bir referans.

Burada duruyorsunuz. Güneş ışığı bu yönde geliyor. Ve burada yağmur var.

Eğer burada da yağmur yağıyorsa, orada gökkuşağı göremezsiniz.

Çünkü güneş bu yağmur damlalarına çarpamayacaktır.

Dolayısıyla, yağmurun güneşten uzak yönde yağıyor olması gereklidir, fakat hala güneşi görebilirsiniz.

Böylece yağmur damlaları buradalar.

Pekala.  Gökyüzüne bu yönde bakıyorsunuz. Gökyüzüne bu şekilde bakıyorsunuz.

Burada bir tane yağmur damlası seçtim ve sadece bir tane; fakat size söyleyeceğim her şey, bu yöndeki tüm yağmur damlaları için geçerlidir.

Bu yağmur damlası ne yapacak?

Bu yağmur damlası güneş doğrultusunda geri giden bir ışık konisi oluşturacaktır; orada koninin kenarı kırmızıdır ve bu açı 42 derecedir; 42,4 derecedir; her neyse.

Ne görürsünüz? Hiçbir şey

Çünkü bu yağmur damlasından size doğru ışık gelmiyor.

Işık yoktur; çünkü bu demektir ki, , 42 dereceden daha büyüktür; buna izin yok

Gökyüzüne bakarsınız ve yağmur damlasından size geri gelen herhangi bir ışık göremezsiniz.

Tüm her şeyi, eksenel simetrik olarak düşünüyorsunuz; değil mi?

Sadece orada değil, orada ve orada da, hiçbir yerde ışık göremiyorsunuz.

Şimdi şurada bulunan birkaç yağmur damlasına bakıyorum.

Bir tanesini seçtim. Bu doğrultudaki her damla için geçerlidir.

Ve böylece şimdi bu doğrultuda bir çizgi çiziyorum.

Bu benim baktığım yer. Bu yöne bakıyorum.

Bu yağmur damlasını ele alıyorum.  Bu yağmur damlasını da seçebilirdim.

Bunu da seçebilirdim. Hiç fark etmezdi.

Bu yağmur damlası ne yapar?

Evet,  bu yağmur damlası güneş ışığını bir koni biçiminde geri fırlatıyor; koninin açısı 42 derecedir; 42 derece.

Şimdi ne görürsünüz? Bakın. Bu koninin  dosdoğru içine bakıyorsunuz.

Kenara yakın bir yerde değilsiniz. Böylece beyaz ışık..

Çünkü yeşil ışık size geri gelir, kırmızı ışık size geri gelir,  her şey size geri gelir.

Böylece “aha, hah, beyaz ışık görüyorum” diyeceksiniz.

Sadece orada, ufukta alçakta değil; bütün her şey eksenel simetriktir, orada da orada da.

Henüz bir gökkuşağı görmediniz.

Fakat şimdi, çok özel bir açıyla gökyüzüne bakmanızı istiyorum, öyle ki o malum koni açısı  42.4 derece olsun.

Böylece bu yönde gökyüzünde bir yere bakıyorsunuz, doğru açıya sahip olduğumdan emin değilim.

Böylece burada gökyüzüne bakıyorum. Bir su damlası seçin.

Fakat başka bir tane daha seçebilirdiniz, başka bir tane, başka bir tane daha.

O bir taneyle ilgili özel bir şey yok. Böylece güneş ışığı böyle gelir.

Bu yağmur damlası ne yapıyor?

Bir ışık konisini güneşe doğru geri fırlatıyor.

Ve öyle oluyor ki, siz sadece kırmızı ışığın dönebildiği koninin dış yüzeyine bakıyorsunuz, çünkü bu ünlü 42,4 derecelik açı.

Ve böylece kırmızı ışığı görüyorsunuz.

Ve tüm problem eksensel simetrik olduğu için, bu yöndeki 42,4 derecelik açıyla da baksanız, kırmızı ışığı görürsünüz, fakat şu yöndeki 42 derecelik açıyla da baksanız gene kırmızı ışığı görürsünüz.

Ve böylece, gökkuşağının, katrilyonlarca küçük yağmur damlası tarafından nasıl oluşturulduğunu anlıyorsunuz; her damla kendi yoluyla kuşağınıza katkıda bulunur.

Ve şimdi güneşi gökyüzünde biraz daha yukarıya koyacağız.

Sizi de buraya yerleştireceğim. Diyelim ki, güneş de böyle.

Böylece buradaki, yerdeki gölgenize bakın.

Güneş orada. Gölgeniz buradadır. İşte gölgeniz. İşte başınız ve işte gölgeniz.

Bu da sözünü ettiğimiz referans çizgisi. O, bu çizgidir. O bu çizgiydi.

Ve böylece gökkuşağını nerede görürsünüz?

Şu çizgiden 42 derece öteye bakmalısınız. Şu çizgiden ötedeki 42 dereceye.

Bu durumda, bu kırmızı olur ve biraz daha aşağısı maviniz olur.

Ve böylece oraya gökkuşağını çizersem, bu tür bir şey olur ve sonra içeride mavi olur ve burada beyaz ışık olur ve sonra bu kırmızı olur.

Bu her zaman bu referans çizgisiyle ilgilidir.

Bu kabaca 42 derece olur; yani ben ona 42 derece diyorum, ama hesaplamalarıma göre, aslında o 42,4’dür.

Böylece güneşin nerede olduğunu bildiğinizde, kendi başınızın gölgesine bakıyorsunuz ve gözünüzden gölgeye uzanan yönden 42 derece öteye gitmek zorundasınız.

Şimdi göreceğiniz şey şudur: Güneş ufukta alçaktaysa, gökkuşağı ufkun üstünde yüksekte olacaktır; güneş yükseldikçe, gökkuşağı gitgide aşağıya inecektir ve güneş ufkun 42 derece üzerine çıktığında, -- su damlaları tam sizin bulunduğunuz yerde olmadıkça -- artık gökkuşağını göremeyeceksiniz.

Eğer yağmur damlaları uzaktaysa,  gökkuşağı göremezsiniz.

Böylece, güneş gökyüzünde ne kadar yüksekteyse, bir gökkuşağı görmeniz de o kadar az muhtemeldir.     

Size birkaç slayt göstermeden ve birkaç soruyu yanıtlamadan önce, burada geçilen aşamalardan, yani A’daki kırılma, B’deki yansıma ve C’deki dışarı çıkmadan söz etmek istiyorum.

Aynı geometriyi kullanarak, C’de bir tane daha fazla yansımaya ve sonra ışığın dışarı çıkmasına imkân verirsiniz; böylece ışık D noktasından dışarı çıkar. Ve bunu yaptıysanız, gerçekten kendinizi ikinci bir gökkuşağının olduğuna inandırırsınız;  buna ikincil kuşak diyoruz.

O zaman, buna birincil deriz. 

Ve ikincilin de bir yarıçapı vardır – birincil gene, kuşkusuz, kırmızı için 42,4 derecelik bir yarıçapa ve mavi daha küçük bir yarıçapa sahip olacak.

İkincil, kırmızı için 50,4 derecelik bir yarıçapa sahiptir.

Böylece yarıçap, kırmızıda 50,4 derecedir; mavide ise daha büyük.

Yani mavi dıştadır ve yarıçapı 52,5 dir.

O, bu muydu? 53,5.

İkinci gökkuşağı daha zayıftır ve aynı zamanda daha geniştir; çünkü açı cinsinden bu ayrılmanın, oradaki ayrılmadan daha büyük olduğunu görüyorsunuz.

Şu sadece 1,7 derecedir ve bu ise 3 dereceden daha çoktur.             

Ve böylece ikincil bir gökkuşağı vardır ve bu ikincil gökkuşağı birincilin yaklaşık olarak 10 derece üstündedir.

Böylece eğer birincil gökkuşağınızı gölgenizden ötede 42 derecelik açıda görürseniz,  orada, orada ve orada; bir diğer 10 derece daha gidince ikinci gökkuşağını görmelisiniz.

Renklerin ters olduğunu görmelisiniz. Kırmızı orada dışarıdadır ve mavi içeridedir.

Kırmızı dışarıda ve mavi içeridedir.

Kırmızı dışarıdadır ve mavi içeridedir; fakat burada o ters taraftadır.

İkinci gökkuşağında, kırmızı içeridedir ve mavi dışarıdadır.

Böylece artık birkaç soruyu yanıtlayalım.

Bu sorulara tekrar geri döneceğiz ve 12 soruyu zorlanmadan cevaplayabileceğinizi göreceksiniz.

İlk 12.

Kırmızı dışarıdadır. Bu tartışmasızdır;  değil mi? Bu, konuştuklarımızdan derhal çıkar; fakat bu artık mesele değildir.

Yarıçap yaklaşık 42 derecedir ve kuşağın uzunluğu --şuna bağlıdır; eğer gökyüzünde güneş yüksekteyse, uzunluk çok küçük olacaktır; çünkü bütün yay aşağıya inecektir ve sadece birazı kalacaktır. Yağmur sadece burada yağıyor ve orada yağmıyor da olabilirdi.

Böylece yağmurun nerede yağdığı ve güneşin gökyüzünde ne kadar yükseklikte olduğu, gökkuşağının uzunluğunu belirleyecektir.

Gökkuşağının genişliğini, belki safça, şöyle düşünebilirsiniz; 42,4’den 40,7’yi çıkarırsanız, bu size açısı 1,7 derece olan gökkuşağının genişliğini verir.

Bununla birlikte, güneşin bir nokta olmadığını gözden kaçırırsınız; fakat gökyüzünde güneşin yarım derecelik bir boyutu vardır; tabii ki güneşin her bir noktası kendi küçük gökkuşağını oluşturur, bu yüzden aslında kabaca yarım derece eklemelisiniz.

Böylece gökkuşağının genişliği 1,7’den biraz daha fazladır, 2 derece gibi bir şeydir,  belki 2,2 derecedir. Düşündüğünüzden biraz daha geniştir. Bu, güneşin sonlu boyutuyla ilgilidir.

İçinde ve dışında ışığı karşılaştırınca; açıkça kuşağın içinde, kuşağın dışında göremeyeceğiniz pek çok beyaz ışık olmalıdır – büyük fark.

Kısa süre sonra bir slayt göreceksiniz.

Gündüz zamanı – evet, güneş biraz aşağıda olmalıdır; bunun gece yarısı olmasını bekleyemezsiniz ve aynı zamanda yağmur istiyorsunuz, akşama doğru ve sabahın erken saatleri bunun için idealdir ve hangi yöne bakmanız gerektiğini kestirebilirsiniz.

Günün erken saatinde, güneş doğudan doğuyor, gökkuşağını batıda görürsünüz ve öğleden sonra geç saatlerde güneş batıdayken gökkuşağını doğuda görürsünüz.

Evet, ikinci bir gökkuşağı var.

Gökyüzünde ikincisi birincisinden yaklaşık olarak 10 derece daha yüksektedir.

Ve renkler tersinedir. Mavi dışarıdadır ve kırmızı içeride.

Ve yarıçap yaklaşık olarak 52 derecedir.

Ve gökkuşağının genişliği iki sayı arasındaki farktır, fakat yarım derece eklemelisiniz.

Böylece, bu temel üzerinde, onun 3 derece daha fazla olduğunu düşünürsünüz ve yaklaşık olarak yarım derece eklemelisiniz, böylece yaklaşık 3 – üç buçuk derece olur.

Şimdi birkaç slayta bakalım.

Göreceğiniz ilk slayt benim yaptığım bir çizimdir. O size söylediğim bazı şeylerin tekrarı anlamına gelir.

Orada ayakta duran bir kişiyi ve burada güneşin yönünü görüyorsunuz.

Gölgeniz bu uzunlukta olur.  Bu başınızın gölgesi olur ve burası ayaklarınız.

Ve burada su damlaları varsa ve güneş ışığı ile su damlaları arasında bir girişim yoksa, bu yönde 42 derecede bu yağmur damlasını kırmızı göreceksiniz.

Buradaki yağmur damlaları; ışığı bu damlalardan beyaz görürdünüz ve belki bu yağmur damlasından hem kırmızı hem de mavi görürdünüz.

Ve ayaklarınızın yakınında su varsa, orada gökkuşağı görememeniz için hiçbir neden yoktur. Ama kuşkusuz, orada damlalar oluşturmak için bahçe hortumunu açmalısınız.

Bir sonraki slayt.

Bu, gökkuşağının oluşma mekanizmasını tam anlayan ilk kişi olan üstat Newton’un kendisi tarafından çizilen bir resimdir.

Burada birincil gökkuşağını görüyorsunuz ve önde oturan bir kaçınız, güneş ışığının A’ya geliş yönünü, B’de yansımasını, C’de dışarı çıkmasını görebilirsiniz.

Newton C’yi E olarak isimlendirmişti; fakat bu bir ayrıntıdır.

Ve ikincil kuşağı görüyorsunuz; ışık içeri giriyor, bir yansıma, iki yansıma ve şimdi ışık size geri geliyor; işte bu ikincil kuşağı verir.

Böylece bu kırmızı ve bu mavidir; oysaki burada bu mavi ve bu kırmızıdır.

Sonraki slayt.                                                                    

Güneş gökyüzünde yüksekteyse, bahçemi sularken bunu birçok kez yapmıştım; bedavadır; bunu siz de yapabilirsiniz. Büyük bir zevktir; orada duruyorsunuz, bunu yapmak size inanılmaz bir güç hissi verir; hava tamamen berraktır, gökyüzünde hiç bulut yoktur, hiç bir yere yağmur yağmamaktadır. Fakat siz etrafınıza su fışkırtırsınız ve ayaklarınızı çevreleyen çok güzel bir gökkuşağı görürsünüz.

Daima önemli olan, güneşten size gelen doğrultuya göre şu 42 derecelik açıdır ve başınızın gölgesinin nerede olduğudur.

Bunu yapmak çok kolaydır ve fırsat bulduğunuzda yapmanızı tavsiye ederim

Sonraki slayt, 18. yüzyılda Türkiye’de yapılmış bir tablodur. Burada bir el görüyorum -- muhtemelen İncil’i işaret ediyor, İncil’den “bulutlara gökkuşağını koydum” ibaresini okuyor. Çok güzel ve çok mükemmel bir resim; ama renkler yanlış, renklerin dizilişi yanlış. Bu ayrıntı dışında, çok hoş bir resim. Fakat kırmızı dışarıda olmalıydı ve mavi içeride. Küçük bir ayrıntı.

Bir sonraki slayt. Oh, evet.

Birkaç yıl önce, -- aslında birkaç yıldan daha fazla -- 8.03 dersinde ilk ders olarak gökkuşağı konusunu anlatacağımı biliyordum -- 8.03 dersi için idealdir.  

Bu nedenle, Winchester’da arka bahçemde birkaç gökkuşağı oluşturmak istedim.

Hortumdan su geliyordu ve güneş arkamdaydı; bu resmi çektim; gerçekten tartıştığımız bütün içerikleri görüyorsunuz.

Dikkat edin;  kırmızı dışarıda, mavi içeridedir. Tüm bu beyaz ışığı görüyorsunuz.

Su damlasından geri gelen ışıktır budur. Fakat  açısının 42 dereceden büyük olduğu yere giderseniz -- ki buna izin yoktur --, size geri gelen ışık göremezsiniz. Dolayısıyla oradan dosdoğru bakarsınız ve beyaz ışığın olmadığı bir orman görürsünüz.

Böylece burada aslında siz zaten gökyüzünün burada parlak ve burada daha karanlık olduğunu görüyorsunuz.

Kızımın yardımına ihtiyacım olmuştu. Bir sonraki slayt bunu size gösterecek.

Zavallı kızım çok acı çekiyordu. Ocak ayıydı, hava dondurucu derecede soğuktu ve kızım ağlıyordu.

Gerçekten ağlıyordu ve kendimi suçlu hissettim; fakat ona bu slaytlara 8.03 dersi için ihtiyacım olduğunu ve onun bir saatini alacağını söyledim. Bunu hala hatırlıyor, dün birbirimize e-postalar attık ve bana “baba, ben ağlıyordum ve o bana yaptığın en kötü şeydi“ dedi.

Fakat bakın.

Bilirsiniz, bir şeyler yapmalısınız; siz bir bilim adamının kızıysanız bazen biraz acı çekmek durumundasınız.                                             

Kızım burada su hortumunu tutuyor ve aynı şeyi görüyorsunuz, kırmızı dışarıda mavi içerde ve açıkça beyaz ışığı da; bu beyaz ışığın daha önce bahsettiğimiz ışık olduğunu görüyorsunuz.

Bir sonraki slayt size gerçek bir gökkuşağı gösterecek; oh, hayır,  bu benim yolculuk sırasında yaptığım yapay olandır. İkincil kuşağı görmek istiyorsanız, gerçek siyah bir fona ihtiyacınız var, çünkü ikincil gökkuşağı oldukça soluktur.

Bu nedenle bunu yol boyunca yaptım; burada birincili görüyorsunuz, kırmızı dışarıdadır ve mavi içeride; burada renklerin ters döndüğünü görüyorsunuz.

Bunun biraz daha geniş olduğunu da belki görebilirsiniz.

Fakat daima çok daha soluktur; dolayısıyla bunu söylemek zor.

Bir sonraki slayt, New Mexico’da Socorro’da, Doug Johnson tarafından çekilmiş çok güzel bir slayttır; bir dizi radyo-teleskopun olduğu yerdir. Şimdi bakın, kırmızı dışarıda mavi içerde.

İtiraf edelim ki, gökyüzü burada, oradakinden çok daha fazla parlaktır.

Belki de hiç dikkat etmemiş olabilirsiniz; ona baktınız, fakat onu hiç görmediniz; böylece burada ikincil kuşağı görüyorsunuz, kırmızı içerdedir ve mavi dışarıdadır.

Burada henüz 8.02 dersinde görmediğimiz bir olay var; sanırım, onu gelecek hafta işleyeceğiz.

Bu olaya “kırınım” diyoruz. Snell Yasası, ışığın kırınımı ile ilgili değildir.

Bu olay, su damlalarının çok çok küçük, bir milimetrenin onda birinden daha da küçük olduğu zaman meydana gelir.

Bu durumda, gökkuşağının altında ve üstünde bölgeler elde edersiniz, oralarda yıkıcı girişim dediğimiz şey olur. Dalgalar birbirlerini yok etmeye başlarlar ve siyah şeritler elde edersiniz ve gerçekten burada bunu görebilirsiniz.

Biraz hayalle, burada siyah bir şerit görebilirsiniz.

Bu durum olduğunda, damlaların boyutu aşırı derecede küçüktür;  buna bir ad veririz, onlara yedek kuşaklar deriz. Az rastlanır şeyler değillerdir.

Su damlaları son derece küçükse, diyelim ki 50 mikrondan daha küçük, o zaman kırınım olayı o kadar önemli olur ki, siyah şeritlere ek olarak, tüm renkler birbirlerini silmeye başlarlar ve bu, beyaz bir gökkuşağı yaratır.

Artı siyah şeritler.

Ve 8.03 dersimdeki öğrencilerimden biri olan Carl Wales yıllar sonra bana bir sonraki slaytı göndermişti. Bu resmi, Kuzey Kutbundan 340 mil mesafedeki Fletcher adasındayken, Temmuz ayında, gece  2 ‘de, güneş ufukta iken çekmiş.

Ve bu, her nasılsa atmosferde oluşmuş, aşırı ince su damlalarının sonucu olmalıdır.

Yağmur yağıyor gibi görünmüyor; fakat küçük su damlaları olmalı. 50 mikron ölçüsünde ya da daha küçük.

Ve burada beyaz-renkli gökkuşağı görüyorsunuz; ayrıca güzel yedek kuşakları da görüyorsunuz. Orada siyah şeritleri de görüyorsunuz. Bir sonraki slayt, bunun yakın çekimidir..

Böylece, burada, kırınım olayının sonucu olan beyaz gökkuşağını artı siyah şeritleri görüyorsunuz.

Şimdi gökkuşağının kutuplanmasından söz etmeden önce, -- size kutuplanmayla ilgili son üç sorunun cevabını borçluyum hâlâ; o işin üzerindeyim – ama önce, oldukça yaygın ve şaşırtıcı olmalarına karşın, hiç görmediğinizi sandığım oldukça yaygın bazı olayları göstereceğim.                                               

Şimdi gelen ilk slayt,  “22 derecelik hale” dediğimiz şeyi gösteriyor.

Güneşin etrafında çok bildik bir olaydır; hele Ay’ın etrafında çok bildik, romantik bir şeydir.

Kırmızı renk içeridedir. Su damlalarıyla ilgisi yoktur.

Atmosferin çok yukarı kısımlarındaki buz kristallerinin bir sonucudur.

Bunu hem kışın, hem de yazın görebilirsiniz; çünkü yukarısı yazın da çok soğuk olur.

Bu çok olağandır. Bunu çok görmeyiz; tek nedeni, kim güneşe doğru bakmak ister ki?

Açı sadece 22 derecedir; güneşten çok uzak değil.

Fakat size, en azından, Ay’a bakmanızı öneririm. Çünkü ay da bu “22 derecelik hale”ye sahiptir. Ve kuşkusuz, Ay’a doğru bakmak daha kolaydır.

Bu gözleriniz için hiç sorun yaratmaz. Bu çok olağan bir olaydır; onu ayda, en azından, üç ya da dört kez görürüm; elbette onu her zaman ararım.

Sonraki slayt, size hem “22 derecelik hale”yi ve hem daha az yaygın olan “46 derecelik hale”yi gösteriyor. 46 derecelik olanı çok nadir görürsünüz; onu sadece birkaç kez görmüştüm. O çok nadirdir.

22 ve 46 derecelik halelerin yanında, burada bazen parlak noktalar da görürsünüz.

Onları burada görebilirsiniz ve burada görebilirsiniz.

Onlar aslında çember değildir. Onlar yaylardır.

Ve onların isimleri vardır; onlara yalancı güneşler, parlak lekeler vb. gibi çeşitli isimler verilmiştir.

Boston’da bunları çok sık görmüştüm; 46 derecelik hale çok nadirdir.

Bunların hepsi buz kristallerinin sonucudur. Buz kristalleri dünya atmosferinin çok yukarı kısımlarındadır.

Çoğunuzun uçaktan gördüğü bir doğa olayı var.

Uçağınız bulutların üzerinde uçuyorsa ve uçağın bulut üstündeki gölgesine bakarsanız, uçağın gölgesi etrafındaki renkli halkaları fark edebilirsiniz.

Gelen slayt böyle bir örnektir. Bu resmi birkaç yıl önce çekmiştim.

Siz daima çemberin tam merkezindesiniz.

Böylece beni kanatların arkasında otururken görebilirsiniz.

Bu kırınımın bir sonucudur. Snell Yasasıyla ilgili değildir.

O çok çok küçük su damlalarının sonucudur; gökkuşağında tartıştığımız şekildeki  kırılma ve yansıma anlamında değildir. Kırınımın bir sonucudur.

Hale’nin açıklaması son derece zordur.

On yıl kadar önce hale hakkında uzun bir makale okumuştum. Sanırım açıklaması kolay olmayan konular hakkında nicel girişimlerde bulunan Scientific American dergisindeydi.

Bu kuşağın yarıçapı, -- eğer buna gökkuşağı demek istiyorsanız -- yayın yarıçapı, su damlasının boyutuna bağlıdır.

Eğer su damlası çok küçükse, yarıçap önemli ölçüde daha büyüktür.

Böylece bulutların üzerinde uçtuğunuz için, farklı boyutlu su damlalarına sahip farklı bulutlar üzerinde uçabilirsiniz ve çok kısa zaman ölçeğinde bu halenin yarıçapının değiştiğini görürsünüz.

O, çok hızlı bir şekilde olabilir.

Saniyelerden dakikalara kadarlık bir zaman ölçeğinde olabilir.

O çok etkileyicidir. Çok nettir.

Ve bu halkalar genişleyebilir, sadece bir halka yoktur, birçok halkanız olabilir.

Böylece bu, kırınım dediğimiz şeyin sonucudur.

Şimdi de, kırınımın sonucunda ortaya çıkan başka bir doğa olayından bahsetmek istiyorum.  Bunu sisin olduğu yerde görebilirsiniz.

Sis varsa; tıpkı buluttaki damlalar gibi, sis de son derece küçük su damlalarından oluşur. Sisin bir bulut olduğunu kastediyorum; onunla karşılaşalım.

Örneğin arabanızın ön farları açıksa, araba doğrultusundan uzakta siste kendi gölgenizi görebilirsiniz.

Ve bu, şurada gördüğünüz bir maddenin aynısını başınızın etrafında görebilirsiniz demektir. Bir hale.

Biz buna sis-kuşağı deriz. Bu sadece bir isim.

Almanlar ona daha güzel bir isim vermişler, onlar Heiligenschein ( hale ) diyorlar.

Ve Heiligen kişi (kutsal kişi), bir azizdir ve bunu başınızın etrafında görebilirsiniz; dolayısıyla o bir azizden beklediğiniz bir tür ışınımdır.

Yıllar önce Sovyetler Birliği’ni davet edilmiştim.

O zamanlar dünyanın en büyük teleskopu olan 6 metrelik teleskobu göstermek için beni Kafkasya’ya götürdüler. Oraya bir kaç günlüğüne gitmiştim.

Her gece saat beşte vadiden gelip teleskopu örten bir sis olduğunu şaşkınlıkla fark etmiştim; öyle ki geceleri gözlem yapılamıyordu; neyse bu işin ayrıntısı; anladığım şey şuydu; sis yukarılara çıkıyordu, orada güneş vardı; şurası batıydı ve vadi doğudaydı. Ve kendi kendime demiştim ki “ Aman Allahım, orada sadece doğru zamanda olursam, güneş benim ışık demetim olur ve gölgem bu sis duvarı üzerine düşer ve bana doğru gelir. Bu, bana, bu Heiligenschein’in yani kutsal hale’nin, harika bir resmini çekme fırsatı sunar.” 

Ve bunu başardığımı size göstereceğim.

İlk önce size bu tuhaf gözlemevinin resmini göstereyim

Bu Kafkasya’daki 6 metrelik teleskop.

Ve her gece saat beş buçuk civarında gerçek bir duvar gibi size doğru gelen, sizi içine alan sisi görebilirsiniz.

Resmimin zamanlamasının son derece önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

Biraz fazla beklerseniz, o zaman sis sizi içine alır ve güneş açıkçası artık etkili olmaz.

Siste kendi gölgemi göremem.

Bu yüzden, sadece küçük bir zaman pencerem vardı; belki 30 saniye, belki de 1 dakika. Fakat başardım ve siz aziz Walter’ın geldiğini göreceksiniz

İşte aziz Walter.

Burada benim kolumu görebilirsiniz; ve burada benim fotoğraf makinamı görebilirsiniz.

Fotoğraf makinesi hale’nin tam merkezinde olmalıdır. Ve bu onun olduğu yerdir.

Tam burada fotoğraf makinem var ve burada vücudumun geri kalanını görüyorsunuz, korkunç değil mi?

Bu er ya da geç delil olarak kullanılabilir.

Tamam. Son üç sorumuza dönelim.

Son üç soru, gökkuşağının kutuplanmasıyla ilgiliydi.

Gökkuşakları kutuplu mudur?

Yanıt, evettir; onlar aşırı derecede kutupludurlar.

Onlar niçin kutupludurlar? Bu soruyu siz cevaplayabilirsiniz.

Fakat onu ben sizin için cevaplayacağım.

Gökkuşağına katkı sağlayan ışık, minimum delta açısı yaklaşık 138 derece olan ışıktır; eğer ilk slayta geri dönerseniz, gelme açısı yaklaşık 60 derece olduğunda, bu durumun söz konusu olduğunu göreceksiniz.

Bunu gene internetten indirebilirsiniz.

Bu ise, kırılma açısının yaklaşık 40 derece olduğu anlamına gelir.

40 derece, Brewster açısına çok yakındır.

Sudan havaya giderseniz, -- bulunduğunuz ortam sudur ve onu bu ortamdan çıkarıyorsunuz-- dolayısıyla sudan havaya gidersiniz, Brewster açısının tanjantı N2 bölü N1 olur.

Gittiğiniz yer N2 ‘dir. Yani hava. Dolayısıyla bu 1’dir.  

N1 bulunduğunuz yerdir. Yani su.

Hemen hatırlayalım ki kırılma indisi 1,33 ‘tür.

Şimdi Brewster açısının ne olduğunu hesaplarsanız, Brewster açısının, teta Brewster yaklaşık 37 derece olduğunu bulursunuz.

Bu gökkuşağına katkı sağlayan, şu can alıcı açıdan, sadece 3 derece farklıdır.

Dolayısıyla Brewster açısından sadece 3 derece uzaktasınız.

Işık gelirken ne olur? Şimdi ayrı bir şekil çizeceğim.

Işık gelirken, burada aslında kutuplu değildir ve daha önce bahsettiğim yatay ve dikey bileşenin anlamını hatırlamalısınız.

Fakat tam burada Brewster açısına o kadar yakınsınız ki, yansıyan ışığın hemen hemen tümü tahtaya dik olan bu doğrultuda kutuplanır; dolayısıyla buradan çıkan da tahtaya dik olarak kutuplanır.

Ve eğer gerçekten kutuplanma doğrultusunun ne anlama geldiğini boylu boyunca düşünürseniz; gökkuşağı burada bu yönde, burada bu yönde ve burada bu yönde ve bunun gibi kutuplanmış demektir.

Böylece, çizgisel kutuplayıcılarınızı alır ve onları bunun gibi tutarsanız, bu gökkuşağının gerçekten kutuplu olduğunu görebilirsiniz.

Çizgisel kutuplayıcılarınızı 90 derecelik açılarda tutarsanız, o zaman gökkuşağını öldürebilirsiniz.

Brewster açısı 40 derecelik açıya böylesine yakın olduğundan, çok yüksek bir kutuplanma elde edilir; neredeyse yüzde 100.

Buradan kuzeye doğru bir saatlik araba sürüşü mesafesindeki Plum adasına gitmek istiyorum. Ipswich’ı duymuşsunuzdur.

O çok güzel bir plajdır; doğuda okyanus var ve öğleden sonra geç saatlerde güneş batıdadır. Dalgalar gelirler ve suya çarparlar. Ve ben daima gökkuşağı ararım.

Gölgeme bakarım; güneş orada, gölgeme bakıp, gölgemden 42 derece uzağa giderim, her ne zaman orada sıçrayan bir su olursa – fışşt -- bir an için gökkuşağı görürsünüz.

Kırmızı dışarıda, mavi içeride; sadece bir an için. Çünkü sonra artık su yoktur.

Çünkü bir saniye beklersiniz, su yukarıya sıçrar -- fışşt – gökkuşağı olur; sonra su yere düşer, gökkuşağı biter.

Bir kaç yıl önce arkadaşım Bill Predorski’yi plaja götürmüştüm ve bir gökkuşağı görmüştüm. Daima gökkuşağı arıyorum demek istiyorum; tamam mı, bu açık.

Ve onu Bill’e gösterdim, fakat çok mesele yapmadım; çünkü ne de olsa, o da fizikçi, dolayısıyla bunu biliyor.

Ve Bill’e “ Bak, gölgenden 42 derece uzakta, gördün mü?” dedim.

Fışşt, fışşt, o ona baktı, “Hiç bir şey görmüyorum.” dedi. Yeniden baktı, fışşt, güzel bir gökkuşağı, Bill – hiçbir şey.

Bill’e çok sinirlendim, “ Be adam; şuna bak; gökkuşağı sahip olabileceğin kristal kadar berrak, bir sorunun mu var?” dedim. “Bir sorunum olduğunu düşünmüyorum.”

“Belki senin bir sorununun vardır, düşünsene” dedi.

Ve sonra Bill’e baktım ve ne ile baktığını hatırladım. Bunun gibi bakıyordu.

Ve sonra kendi kendime “onun gökkuşağını neden göremediğini anladım” dedim.

Bill kutuplu bir güneş gözlüğü takıyordu ve güneş gözlüğünün kutuplanması bu doğrultudaydı.

Burada, bu güzel gökkuşağını her gördüğümde, fışşt, onun bu doğrultuda kutuplu gözlükleri vardı ve gökkuşağını öldürüyordu.

Böylece ona, “Bill,  lütfen gözlüklerini çıkarır mısın?” dedim.  Gözlüklerini çıkardı ve “senin bir şeyin yok, gökkuşağını görüyorum.” dedi. Siz de her ne zaman sahilde gökkuşağına bakmak isterseniz, kutuplu gözlüklerinizi çıkardığınızdan emin olun.

Şimdi size gökkuşağı göstereceğim; yapacağım şey, bir damla su kullanmak.

Daha önce bahsettiğimiz şey, tam olarak bu.

Bir su damlası; ışık damla üzerine gidiyor, geri geliyor ve bu su damlası burada.

Ve işte ışık, sizi kör edeceğim.

Bu su damlasını görüyorsunuz, onu gördünüz; gözlerinizin kör olmamasından emin olmak için, bunu koyacağım.

Ve bu ışık sizin yönünüzde gelecek ve bu su damlasının içinde bütün bu şeyler olacak. Bütün bu i açıları olacak, ve böylece ışık bu yönde gelecek.

Onu ekrana düşüreceğim. Ve ne göreceksiniz?

Beyaz göreceksiniz; o içeridedir, dışarıda kırmızı renk göreceksiniz.

Ve kenara yakın yerden çıkan bu ışık, çok güçlü şekilde kutuplanmıştır; bunu size göstereceğim.

Bunu sizin kutuplayıcılarınızla göremezsiniz; çünkü ışık ekrana çarpıp size geri gelince, o kutuplanma doğrultusunu kaybeder; dolayısıyla kendi kişisel kutuplayıcılarınızı kullanamazsınız.  

Böylece ekranı daha aşağıya indireceğim.

Ekranı karartacağım ve gözlerinizin ışığa alışması için 30 saniye vereceğim.

Çünkü düşünürseniz, benim sadece bir tane su damlam var, çok fazlasını beklemeyin; bir su damlasıyla daha fazlasını yapamazsınız.

Ve baktığınız şey, kuşkusuz aslında gökkuşağının kendisi değil.

42 derecelik açı sadece bu su damlasından ölçülür, oturduğunuz yerden değil.

Eğer arkada oturuyorsanız, gökkuşağı önde oturanların gördüğünden daha küçük görünür; çünkü sadece ekranla koninin kesişimini görürsünüz.

Fakat bu, gökkuşağının bütün içeriklerine sahiptir; gökkuşağı gördüğünüzü düşünüyor olabilirsiniz; bunu hoş karşılarım.

Gözleriniz alışsın diye ışığı azaltalım. Gözlerinizin alışması için, birkaç saniye vereceğiz.

Bu sürede, kutuplayıcımı bulabilirim; Ve işte burada.

İşte. Burasının oradan daha karanlık olduğu konusunda aynı fikirde misiniz?

Şimdi niçin bunun böyle olduğunu anlayacaksınız.

Kırmızı rengi dışarıda gördüğünüzü ve mavi rengi içeride gördüğünüzü kabul ediyor musunuz? Kenara yakın bu ışık, burada yüksek ölçüde kutuplanmıştır.

Ve doğrultu da açıktır – o gökkuşağına teğet olarak kutuplanmıştır; burada bu doğrultuda kutuplanmıştır, burada bu doğrultuda kutuplanmıştır.

Burada bir kutuplayıcım var; şimdi ışığın geçmesine izin verecek şekilde onu ışın içinde tutuyorum ve şimdi onu 90 derece döndürüyorum ve ışığı yok edebilirim.

Onun ne kadar çok kutuplanmış olduğunu görüyorsunuz.

Buraya gider ve elektrik alanının yönüne paralel tutarsam; böylece ışık şimdi geçiyor ve onu 90 derece döndürüyorum ve ışığı yok ediyorum.

Hemen hemen % 100.

Işığı burada yok edebilirim ve burada yok edebilirim; yeter ki kutuplayıcıyı teğete göre 90 derecede tutayım.

Bir daha gökkuşağı gördüğünüzde, artık ona farklı bir şekilde, çok farklı bir şekilde bakacaksınız.

Kırmızı rengin dışarıda olduğunu kontrol edeceksiniz; gökkuşağının içerisinde onun daha parlak olduğunu, dışarısında daha koyu olduğundan emin olacaksınız. İkincil gökkuşağını arayacaksınız, ikincil gökkuşağının renk sırasının birincisinden farklı olduğuna kendinizi ikna edeceksiniz.

Bu artık karşı koyamayacağınız bulaşıcı bir hastalıktır.

Hayatınız asla aynı olmayacak.

Şu andan itibaren, yanınızda doğrusal bir kutuplayıcı taşırsanız sizinle gurur duyacağım. Ve size üç tane verdim, böylece daha iyisiniz; ne zaman bir gökkuşağı görürseniz, gökkuşağının kutuplu olduğundan kesinlikle emin olabileceksiniz.  Bilginiz sayesinde, gökkuşağında herkesin görebildiği güzellikten çok daha fazlasını görebileceksiniz.

Bilginiz size çok, çok özel şeyler kazandıracak ve belki de beni düşünüyor olacaksınız.

Teşekkür ederim, gelecek derste görüşürüz.