http://ocw.mit.edu
8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002
Lütfen aşağıdaki
alıntı biçimini kullanınız:
Lewin, Walter, 8.02
Elektrik ve Manyetizma, Bahar 2002 (Massachusetts Institute of Technology:
MIT OpenCourseWare). http://ocw.mit.edu (accessed MM DD, YYYY). License: Creative Commons
Attribution-Noncommercial-Share Alike.
Not: Alıntılarınızda
lütfen bu materyalin gerçek tarihini kullanınız.
Bu materyalin alıntı olarak
gösterilmesi veya kullanım koşullarımız hakkında daha
fazla bilgi için, http://ocw.mit.edu/terms web sitesini ziyaret
ediniz.
http://ocw.mit.edu
8.02 Elektrik ve Manyetizma, Bahar
2002
Transkript
– Ders 28
Bugün
elektromanyetik dalgalardaki enerji konusunu işleyeceğim.
Orada
enerji olmalıdır, çünkü elektrik alanın ve manyetik alanın enerji içerdiğini
biliyoruz.
Hatırlarsanız,
elektrik alanının enerji yoğunluğu (½) epsilon0 E2 idi; birimi metre
küp başına joule’dü. Manyetik alan enerji yoğunluğunun da (1/2) mü0 B2
olduğunu, gene önceki derslerde görmüştük.
Onun
birimi de, gene metreküp başına joule idi.
Boşlukta
ilerleyen dalgalarla ilgilendiğimizde, B’nin büyüklüğü, daima E bölü C’dir.
Böylece
bu, şuna eşittir: (½) mu0 , B2
yerine E2 /C2 de yazabilirim.
Fakat
C2, 1 bölü epsilon0 mu0 dır.
Böylece
bu, gene (½) epsilon 0 E2 olur.
Bu
kesinlikle şaşırtıcı bir sonuçtur; çünkü bu size, ilerleyen bir dalganın
manyetik alan enerji yoğunluğunun, tam olarak onun elektrik alan enerji yoğunluğuna eşit
olduğunu söyler.
Bu
gerçekten şaşırtıcı bir şeydir; simetri, kesinlikle mükemmeldir.
Toplam
enerji yoğunluğu, ikisinin toplamıdır; böylece birinin iki katını alırım; sonuç,
epsilon 0 E2 ’dir, metreküp
başına joule; kuşkusuz; bunu şöyle de yazabilirim: epsilon0, sadece bir E çarpı
diğer E yerine B çarpı C.
E’lerden
biri yerine B çarpı C yazıyorum.
Birimi,
gene joule/ metreküp’tür.
Evet, bundan
mutluyum, bu çok iyi.
Şimdi şu
soruyu sorayım: Elektromanyetik dalgalar bana doğru gelirse, bir metre kareden
ne kadar enerji geçer?
Bu, enerji akısı gibi bir şey.
Burada 1
metre kare var, bu 1 metre karelik yüzey, gelen elektromanyetik dalgaya diktir
ve ben oradan ne kadar enerji aktığını bilmek istiyorum.
Her
saniye, bu 1 metre kareden ne kadar enerji geçer?.
Işık bir
saniyede C kadar yol alır, ki bu müthiş bir uzaklıktır: 300 000 kilometre.
Bu
kutunun bu kenarı, ışığın bir saniyede kat ettiği yoldur.
Ve bu 1
metre karedir; şimdi bir saniyede bir metre kareden ne kadar enerji geçtiğini
hesaplayacağım.
Kuşkusuz,
bu kutuyu bir milyar kez daha küçük seçebilirdim ve aynı sonucu bulurdum. Fakat
kolay olsun diye, bunu C ve bunu da bir metre kare olarak seçtim.
Böylece
kutunun hacmi C metreküp olur.
Kutudaki
tüm enerji bir saniyede buradan dışarı çıkıyor; çünkü biliyorum ki
elektromanyetik dalgalar C ışık hızı ile hareket ederler.
Dolayısıyla,
bir saniyede metrekareden geçen enerji, orada sahip olduğum Utoplam ‘dır.
Bu ise, tüm metre-küplerdeki enerji miktarıdır, fakat burada o kadar çok
metreküp var ki !...
Böylece
bu sonucu kullanabilirim, şimdi, bunu burada yerine koyarım, böylece epsilon0 E
B C2 elde ederim.
Burayı
bu C ile çarpmalıyım.
Bu, aynı
zamanda, kuşkusuz, EB/mü0 dır, çünkü C2, boşlukta, 1 bölü epsilon0 mü0
‘dır.
Ve bu,
saniyede metre-kare başına joule ‘dür.
Çünkü 1
saniyede tüm enerji dışarı çıkar ve ben zaten bir metre-karelik bir alan seçmiştim.
Bir
sorun olup olmadığına bakayım, evet sorun yok.
Biz buna
Poynting vektörü diyoruz.
Ve onu
genellikle bir vektör olarak yazıyoruz..
Onu S
ile gösteririz ve Poynting vektörü olarak isimlendiririz: S = E x B / mü0
şeklinde yazarız.
E B bölü
mü0
Aslında,
çarpıma gerek yok, çünkü ilerleyen bir dalgada E ve B daima birbirine diktir.
Bu gösterimin
avantajı şudur: Enerji akısı olan bu S, belli bir yöndedir; dalganın hızı her zaman
ExB yönündedir; dolayısıyla S bize, ışınımın aktığı yönü de söyler; oysaki
burada bu bilgilerden yoksundunuz.
Ve
böylece ,hatırlamanız için, bunun birimi, metre-kare başına watt dır.
Saniyede
ne kadar joule?
İlerleme
yönüne dik bir metre-karelik yüzeyden 1 saniyede geçtiği kadar.
E ve B
omega frekansı ile değişiyor; kosinüs (omega t) ya da sinüs (omega t).
Böylece
S, kosinüs (omega t)-kare ile değişiyor.
Uzayda
herhangi bir yerdeyseniz ve oraya elektromanyetik dalgalar geliyorsa, S’nin, yani
E ve B’nin 0 olduğu anlar vardır.
Ve, E ve
B’nin maksimum olduğunda, S ‘nin maksimum olduğu anlar vardır.
Dolayısıyla,
elektromanyetik ışınımla ilgilenirken, zaman-ortalamalı değeri tartışmak daha
anlamlı olur.
Poynting
vektörünün zaman-ortalamalı değeri, durum ne olursa olsun, öncelikle, kosinüs-kare
omega t, ya da sinüs-kare omega t’ nin
zaman-ortalamasıdır.
Kosinüs-karenin
ortalama değeri, 1 bölü 2 ‘dir. Böylece şunu yazabilirim: E için E0
ve B için B0 yazabilirim -- bunlar onların olası maksimum
değerleridir -- bölü mü0.
Ve başka
türlü yazarsak, yani yalnızca E0 cinsinden yazmak istersek, (½) E0
kare bölü mü0 C yazabiliriz.
Bu,
salınımlar üzerinden zaman-ortalamalı değeri veren daha kullanışlı bir eşitliktir.
Hiçbir
yerde yazım hatası olmadığından emin olayım, ---hayır, yok – yazım hatasından
nefret ederim; çünkü onları daha sonra videodan çıkaramazsınız.
Dil sürçmesini
düzeltebilirsiniz.
Yazım
hatasını, işte onu düzeltemezsiniz. Tamam,
iyi görünüyor.
Şimdi
Poynting vektör için bir ortalama değerimiz var; böylece bir saniyede bir
metrekareden ne kadar enerji aktığını hesaplayabiliriz.
Size bir
örnek verebilirim; örneğin, bir elektromanyetik dalgam var; E0, metre
başına 100 volt olsun.
Onun ne
olduğu, nasıl elde edildiği, farklı bir
hikâye.
Bu, bir
radyo yayını olabilir; infrared ya da görünür ışık olabilir; bir frekans
belirtmiyorum.
Zorunda da
değilim.
Frekans
orada ortaya çıkmaz.
Ve
Poynting vektörünün ortalama değeri için bu eşitliği seçebilirim.
E0
= 100
Mü 0 ‘ı
biliyorum, C yi biliyorum; dolayısıyla onu hesaplayabilirim.
O, 100ün
karesi bölü 2, bölü mü0, bölü C.
Ve bunları
yaptığımda, metre kare başına 13 watt bulurum.
Bu
elektromanyetik dalganın size doğru geldiğini düşünün; giysilerimizi çıkarıp
bize çarpmasına izin verelim ve varsayalım ki onu soğurduk.
Onun,
soğurabileceğimiz bir ışınım olduğunu kabul edelim -- bazı ışınımlar vücudumuz tarafınızdan
soğrulmadan geçebilir.
Gama
ışınları, vücudunuzdan doğrudan geçebilirler -- onlar da elektromanyetik ışınımdır.
Fakat
kuşkusuz ışık sizi geçip gidemez.
Ve radyo
dalgaları, onların da bazıları sizi geçip gidemez.
Böylece onları
vücudunuzla gözleyebiliriz.
Bunun
farkına varır mısınız?
Sanmam.
Farzedin,
yaklaşık 1metre karelik bir yüzey alanına sahipsiniz.
13 watt,
saniyede 13 joule, çok da fark edilebilir değil.
Sizin,
kendinizin yaydığı, 100 watt’tır, yani saniyede 100 joule. Bu yüzden, 13 watt’ı
fark edebileceğinizi düşünmüyorum.
Fakat
düşünün, şimdi, E0 ‘ın değerini yükseltelim ve metre başına 1000
volt yapalım.
Şimdi,
bu 100 kat artacaktır; çünkü E 10 kat artarsa otomatik olarak B de 10 kat
artacaktır---hatırlayın, elektromanyetik dalgada onlar her zaman birleşiktir.
Böylece
ikisinden elde edilen Poynting vektörü 100 kat artar; şu an metre kare başına
1.3 kilowatt’dan bahsediyorsunuz.
Ve eğer
vücudunuzla bunu soğurursanız; inanın bana, sizi kızartabilir.
Kuşkusuz
sahilde açıkta kalırsanız, koyu bir şekilde bronzlaşırsınız.
Ve bunu
gerektiğinden uzun yaparsanız; çok kötü bir şekilde kendinizi yaralamış
olursunuz.
Bir soru
sorayım: Bir ışık ampulü düzlem dalgalar yayınlar mı?
Aslında
pek değil.
Düzlem
dalgaların başlangıcı ve sonu yoktur, onlar her zaman her yerde vardır.
Son
dersimde düzlem dalga çözümlerine bakınız.
X, Y ve
Z için herhangi bir değer koyabilirsiniz, ve zaman için de, örneğin Milattan
önce 5000 yılını alırsınız; bir cevap bulursunuz.
Zamanı
belirtmez, yeri belirtmez.
Ve tabii
ki, bu çok da gerçekçi değil.
Gerçek
dünyada, elektromanyetik ışınımın bir başlangıcı ve bir sonu vardır; bundan
dolayı sonlu bir uzunluğa sahiptirler.
En son
tartıştığımız aya gönderdiğimiz çeyrek-nanosaniyelik sinyalleri
hatırlayın.
Onlar
sadece 7 santimetre uzunluğundaydı.
Bu, hiç
de bir düzlem dalgaya benzemiyordu.
Bu yüzden,
bu dalgaların daha çok neye benzediğini biraz daha tartışmak istiyorum; titreştirmeye başladığımız, yani ivmelendirdiğimiz
yüklerin nasıl elektromanyetik dalgalar ürettiğine yakından bakmak istiyorum.
Tüm
sürecin esası, bir yükü ivmelendirmenizdir.
Eğer bir
yük sabit bir hızda hareket ediyorsa, elektromanyetik dalga üretemeyecektir.
Bu
elektromanyetik dalgaların nasıl üretildiğine dair size bir his, en azından bir
klasik fizik hissi vermek istiyorum.
Bu, bazı
kısıtlamaları olan bir resim; ama yine de kullanışlıdır.
Bu, kuantum
mekaniksel bir türetme değildir; fakat sizin ve benim anlayabileceğimiz ve bu
yüzden, belki de, takdir edebileceğimiz bir şey.
Burada
hareketli olmayan bir yük olduğunu varsayalım. Orada duruyor.
Bunlar
alan çizgileri, ben sadece birkaç alan çizgisi çiziyorum.
Eğer o
pozitif bir yük ise, oklar dışa doğru; negatif bir yük ise oklar içe doğrudur.
Ve ben
delta t ‘lik bir zaman aralığında bunu hızlandıracağım.
Şimdi bu
doğrultuda hızlansın.
Ve sonra
tekrar hızlandırmayı durdurayım.
Bunu
yeniden çiziyorum.
Bu nokta,
buradaki nokta ile aynı.
Onu
hızlandırdım ve delta t zaman sonra, o
buraya geldi.
Böylece
bu t0 ve bu da t eşittir
delta t.
Ve şimdi
bir daire çizeceğim—aslında bir küre olmalı, üç boyutlu—bu nokta etrafında.
Ve bu
küre işte burada.
Ve bu
kürenin yarıçapı, C kere delta t ‘dir.
Bu alan
çizgisi, bu yük ile hareket eden alan çizgisidir; o burada, ve bu alan çizgisi
burada ve biri de burada, sadece üç tane çizdim.
Bu biri,
bu biri ve bu da öbürü.
Ve bu
yükü hızlandırdığıma dair ileti, muhtemelen uzayda bu konuma henüz ulaşmadı,
çünkü ileti yalnızca ışık hızı ile hareket edebilir.
Böylece
buradaki elektrik alan, hâlâ burada durduğu zamanki ile tamamen aynıdır.
Bu
yüzden cisim burada olduğu zaman, elektrik alan hâlâ burada bunun gibi olmalı
ve burada bunun gibi ve burada bunun gibi, çünkü ileti bu noktaya ulaşmamıştır.
Fakat
şimdi, bu yüke bakalım; ki o şimdi, d delta T anında buradadır.
Şimdi,
elektrik alan işte böyledir, işte böyle ve işte böyle.
Yani
alan çizgisi bir şekilde bu çizgiyle karşılaşmalıdır; bu bir ve aynı alan
çizgisidir.
Bu ne
anlama gelir?
Orada
herhangi bir yerde, elektrik alanda bir bükülme olmak zorunda.
Burada
bir bükülme, bir kıvrılma olmak zorunda.
İlginçtir
ki, burada ise bir bükülme olmadığına dikkat edin.
Bu bükülmelerin
toplamı, ışık hızı ile dışa doğru yayılır ve bunlar bir elektromanyetik bozulma,
bir değişim oluştururlar.
Siz
uzayda burada olsaydınız ve ben, örneğin, bu yükü ileri-geri salındırsaydım,
siz her zaman bu bükülmelerin, elektrik alandaki bu kırılmaların geçip gittiğini
görürdünüz, bunu bir elektromanyetik dalga olarak hissederdiniz; çünkü eğer
elektrik alan değişiyorsa, Maxwell denklemlerine göre manyetik alanda da bir
değişim olması gerekir.
Fakat
ilginç olan şudur: son derece basit bir resim olmasına rağmen, burada
olsaydınız, bu doğrultuda hiçbir bükülme göremezdiniz.
Böylece
bu doğrultuda giden elektromanyetik ışınım yoktur, ne de bu doğrultuda.
Maksimum,
bu doğrultuda gidiyor ve arasında bir şey şu yönde gidiyor.
Aslında,
bu pek de bir düzlem dalga değil.
Yani,
bir şey varsa, daha çok bir küresel dalga gibi.
Fakat o
çok özel bir küresel dalga, her doğrultuda aynı şiddette değil.
Bu, çok klasik
bir resim olmasına karşın; en azından, ivmelendirdiğiniz yüklerin elektrik
alandaki -- ve dolayısıyla ilgili B alanındaki – bu değişimi nasıl
oluşturduğunu anlamada bize yardımcı oluyor.
Bende bunu
gösteren iki dakikalık bir film var; hem de benim yapabildiğimden daha ayrıntılı.
Ve şimdi
bu videoya bakalım, Marcos, film hazır mı?
Tamam,
başlatabilirsin.
Bu, ivmelendirdiğimiz
yüklerle ilgili, bilgisayar ürünü bir video.
Bu sabit
bir hızdır, şimdi onu durduracağız.
Durdurmanın
anlamı ivmedir, doğru mu?
Ona
yavaşlama diyebilirsiniz, gene de durma bir ivmedir.
O durdurulacak.
Şimdi burada,
bu bükülmeleri görüyor musunuz?
Ve onlar
ışık hızı ile dışa yayılıyorlar; demek ki, bunlar elektromanyetik dalgadır.
Bunu
birkaç kez göreceksiniz, böylece bir şansınız daha olacak.
Yükünüzü
şimdi durdurun, elektrik alan çizgilerinin oluştuğunu görürsünüz ve şimdi
hızlandırın.
Burada
bu bükülmeleri görüyor musunuz?
Işık
hızı ile hareket ediyor.
Daha çok
göreceksiniz.
İşte
şimdi hızlandırılacak; yalnızca hızlanma durumunda bükülmelerin oluştuğunu
göreceksiniz; sabit hızla giderken, bükülmeler yok, sadece hızlandığında—şimdi
duruyor.
Durmalar
ivme anlamına gelir.
Orada bu
dalga cephesinin dışa doğru hareket ettiğini görüyorsunuz.
Salınma
etkisini görebilmeniz için biraz daha bakalım.
Böylece
bunu, ivmeyi zaten gördünüz, işte
dalga; o şimdi duruyor, ki bu negatif ivme demek ve burada dalga cephesini
görüyorsunuz.
Ve o
durduğu ya da sabit hızla hareket ettiği zaman, elektromanyetik dalga üretmez.
Şimdi
titreşen bazı yükler göreceksiniz – bir antende bu çok daha gerçekçidir – omega
frekansıyla yukarı-aşağı gidip gelen bir akımınız var; açıkçası duruyorlar ve
hareke başlıyorlar, ileri- geri salınıyorlar; şimdi göreceğiniz şey, işte bu.
Şu güzel
şeye bakın – dışa doğru giden bir dalga var, buradan bir dalga çıkıyor,
yalnızca ivmeli durumda.
Dışarı
doğru giden biri var, böylece geri, ileri, geri, ileri hızlandırdınız.
Sanırım
çok iyiydi; teşekkürler, Marcos.
Yani
klasik resim, birçok sınırlamalara sahip olmasına karşın, kuantum mekaniksel
bir türetme olmasa da, hala çok kullanışlıdır.
Örneğin,
üzerinde yüksek bir frekansla yukarı-aşağı gidip gelen bir akıma sahip düz bir
tel, bir anten düşünün; bu frekans, 70 megaHertz olabilir ya da gigaHertz ve bununla
elektromanyetik dalga oluşturuyorsunuz; yani akımın gidişine benzer bir biçimde
yükleri yukarı ve aşağı hızlandırıyorsunuz; bu klasik resimden biliyoruz ki, bu
doğrultuda hiçbir ışınım çıkmaz.
Fakat şunu
da biliyoruz ki, ivmeye dik doğrultuda, ki o bu doğrultudur -- hatırlayın,
burada ivme şöyleydi -- ve ivme doğrultusunda yayılan hiçbir elektromanyetik
dalga yoktur.
Bu
yüzden, buraya giden hiçbir şey yok, oraya giden hiçbir şey yok.
Fakat, bu
durumda tahta düzlemi olan A’ya dik düzlemde, o bunun gibi tüm bir düzlemdir ve
anten durumunda, yatay düzlemdir; burada bu yüzeyin her yerine giden bir maksimum
ışınıma sahip oluruz.
Ve arada
bir yerde, sıfır da değildir; maksimum değerde de değildir.
Şimdi
Poynting vektörü fikrine geri dönmek istiyorum.
Sadece
Poynting vektöründen bahsettiğimiz için, onu düzlem dalga çözümleri cinsinden
türetmiştik.
Artık
düzlem dalga çözümlerinin çok da gerçekçi olmadığını biliyoruz.
Varsayalım
ki, Güneş burada olsun.
Güneş aslında
çok güçlü bir ampüldür; 3 çarpı 10 üzeri 26 watt’lık güç yayar; daha çok da elektromanyetik
ışınımın görünür ışık ve kızılötesi bölgesinde.
Biz 150
milyon kilometre uzaklıktayız; dünya üzerinde herhangi bir yerde, güneşin görüş
çizgisine dik doğrultudaki her metre-kareden, 1 kilowatt güç geçer; metre-kare
başına 1 kilowatt.
Evde hesap
yaparak bunu doğrulayabilirsiniz; bu kolay bir hesaplamadır; Güneşin saniyede 3
çarpı 10 üzeri 26 joule’lük enerji yaydığını biliyorsunuz, ve uzaklık da 150
milyon kilometre; buradan 1metre kareye ne kadar enerji aktığını
hesaplayabilirsiniz.
Bu 1 KW’a çok yakındır.
Bu
anlamda düzlem dalga çözümü olmasa da, buna Poynting vektörü diyeceğiz.
Bunu
düzlem elektromanyetik dalga gibi mi düşünmeliyiz, yoksa onu bir küresel
dalgaya mı benzetmeliyiz, gerçekte hiç umurumuzda değil; onları orada
görüyoruz, ya da onları tek tek fotonlar olarak düşünmek istiyoruz ya, bu yeter -- fotonlara geri döneceğim.
Bence,
hepsi yukarıdakilerden ibaret.
Fakat
sonuç, Güneşten Yer’e hedeflenmiş bir enerji akısının var olduğudur; her metre
kareye saniyede 1000 joule akacaktır.
Düzlem
dalga çözümüne tutunmak ya da düzlem dalga çözümüne herhangi bir değer
yerleştirmek isterseniz, o zaman düzlem dalganın E0’ını hesaplayabileceğiniz
bir sonuç çıkarmalısınız.
Bunun ne
kadar anlamlı olduğunu bilmiyorum; fakat, Poynting vektörünün 1000 olarak
verilmiş olan ortalama değeri, eşittir E0 kare bölü 2 mü0 çarpı C
biçimindeki denklemi elde edersiniz.
Bunu,
orada türetmiştik.
Ve
böylece, şimdi, E0‘ın ne olduğunu hesaplayabilirsiniz, ve E0 ‘ı
yaklaşık 870 volt/metre bulursunuz.
Samimi
olmak gerekirse, bu sayı ile ne yaparım, kesin olarak bilmiyorum.
O, bir
eşdeğer elektrik alanıdır.
Aslında
bir elektrik alanı değildir, kuşkusuz onu ölçebilirsiniz; çünkü o, aslında, düzlem
dalga çözümleri için türettiğimiz Poynting vektörü anlamında, bir düzlem dalga
değildir.
Böylece,
fizikte tuhaf olan bir şey şudur: Işığı, örneğin, düzlem dalga olarak
düşünebilirsiniz; küresel dalga olarak düşünebilirsiniz; fotonlar olarak
düşünebilirsiniz; ve belli bir olayı hangisi en iyi biçimde açıklıyorsa, onu
tercih edersiniz.
Dalga ve
foton tasvirinin birleştiği tek yer, kuantum mekaniğidir.
Şimdi
fotonları anlatalım.
Elektromanyetik
dalgaların bir yüzü, bir görünümü fotonlardır.
Fotonlar
gerçekten tek tek paketçiklerdir.
Dalga katarları.
Onları mermiler olarak düşünebilirsiniz.
Zamanda
ve mekânda iyi tanımlanmış nesneler.
[Wışşştt]
İşte bir foton geçiyor !.
Bu foton,
kendisinin taşıdığı belli bir enerjiye sahiptir.
Bunun
anlamı, onun belli bir momentuma sahip olduğudur.
Fotonun
momentumu, Albert Einstein tarafından etraflıca çalışılmıştır; onun P
momentumu, fotonun enerjisi bölü C ‘dir.
Bunun
için, bana inanmak zorundasınız.
Özel görelilik
dersini alırsanız, bunu daha iyi anlarsınız.
Şimdilik
yüzeysel anlamını düşünün.
Ve
şimdi, bir hedefe birçok foton çarptırırsanız ve bu fotonlar hedef tarafından
soğurulurlarsa, bu durumda, hedef bir kuvvete maruz kalacaktır.
Fotonlar
momentum taşıyorlarsa, -- foton, foton, foton, foton -- bir kuvvet hissederim.
8.01 dersinden
hatırlayın; kuvvet dP/dT dir, momentum
transferidir.
Size
çürük domates atarsam, bu domatesler yüzünüze gelerek bunun gibi çarpar
[pfıttt], yani geliş yönünde ve bu yönde tüm momentumlarını kaybederler.
Üzerinize
bir kuvvet uygularlar, bu yönde.
Bu yöndeki
momentum yok olmuştur; ama momentum korunumlu olduğundan, bu momentum size
geçmiştir.
Örneğin,
her saniyede size 1 kilogram domates fırlatırsam -- birbiri ardından--,
ortalama olarak 1 saniyede ortalama 1 kilogram, ve her bir domates saniyede 5
metrelik bir hıza sahip ise -- X yönünde --, ve burası sizin yüzünüz ise—onlar
yüzünüze çarpar ve [pıffflt] aşağı düşerler.
Böylece
X yönündeki tüm momentum yok olur; buna karşılık, X yönünde bir kuvvete maruz
kalırsınız -- X yönünde --, 1 çarpı 5, yani 5 newton’luk bir kuvvete.
Bu,
zaman-ortalamalı bir kuvvettir.
Eğer,
herhangi bir nedenle, çarpan-domates mükemmel bir esnek çarpışmayla geri sıçrarsa;
tenis topunda olduğu gibi, o zaman momentum aktarımı iki kat olur, bir momentum
ile gelir ve aynısıyla geri gider.
Şimdi
momentum aktarımı, bu sayının iki katıdır; yok olmamıştır; hayır, hayır, ters dönmüştür.
Bu
durumda, üzerinizdeki kuvvet iki katı olacaktır; 10 newton olacaktır.
Ve
böylece bunu daha ileriye, elektromanyetik ışınıma götürebiliriz, ve
Poynting
vektörümüze geri dönebiliriz.
Burası,
1 metre-kare olsun.
Ve ışınım
buraya gelsin.
Her
metre-kareye tam olarak ne kadar ışınım geldiğini biliyorum; bu, S ‘nin bu değeridir.
Böylece
S, metre kareye saniyede gelen enerjidir.
Hatırlayın,
bu -- bahsetmiş miydim?-- Poynting vektörüdür. Poynting vektörünün boyutudur.
Eğer bunu
C ‘ye bölersem, ve bunu C’ye bölersem, o zaman burada elde ettiğim şeye bakın.
Enerji
bölü C elde ettim.
Fakat
elektromanyetik ışınımdaki enerji bölü C, Einstein’a göre, momentumdur.
Bunun
100 milyon tane foton olup olmadığı umurumda değil, benim için tamam.
Bu,
momentumdur.
Böylece
birim zaman başına bir momentuma sahibim; ki bu da kuvvet demektir.
Metre-kare
başına kuvvet ise basınç demektir.
Dolayısıyla
bu, basınçtır. Buna ışınım basıncı diyoruz.
Bunun
anlamı şu: Bir elektromanyetik ışınım bombardımanına uğrarsanız ve onu
soğurursanız, bir basınç hissedersiniz.
Işınım
size gelir ve sizi geri iter.
Hissedeceğiniz
basınç, işte budur.
Işınımı
soğurmanız ya da yansıtmanız çok fark eder; aynı biraz önceki domatesler gibi.
Olabildiğince
genel olmaya çalışırsam, ilk önce, S’nin ortalama değerini belirteyim;
elektromanyetik ışınımda önemli olan tek şey budur. Ortalama değer.
Böylece
ortalama değer; bunu C’ye bölersem, ve bunu bir alfa vektörüyle çarparsam, U biraz
sonra ortaya çıkacak ve alfanın ne olduğu söylenecek — evet, bu ortalama değer,
şimdi ışınım basıncıdır.
Alfa 1
ise, soğurma tamdır.
Tüm ışınım
soğurulmuştur.
Eğer
soğurma yoksa, yani tamamen geçirgenseniz -- ışınım üzerinizden olduğu gibi
geçiyorsa -- o zaman alfa 0 dır.
%100
yansıma varsa – ki olabilir; metallerden radyo dalgalarını neredeyse % 100 yansıtabilirsiniz—o
zaman alfa 2 dir.
Bu
durumda, iki kat basınç elde edersiniz.
Eğer
güneşi ele alırsanız, S için ortalama değer 1000 ‘dir; şimdi bu ışınımı soğurduysanız,
1 metre karede ne kadar basınç hissettiğinizi hesaplayabilirsiniz .
Böylece 1
metre-kare kadar olan vücudunuz, güneş doğrultusunda güneşe maruz kalır.
Bu
kuvvet, önemsenmeyecek kadar küçüktür.
Basınç,
metre-kare başına sadece 3 çarpı 10 üzeri – 6 newton kadardır; çünkü bu 1000 sayısını
C ile çarpmalısınız -- hayır, hayır; ne çarpması
– C’ye bölmelisiniz.
Geriye
bir şey kalmaz.
Eğer
elinizi güneşe doğru tutarsanız, eliniz bir metre karenin yüzde biri kadar bir yüzeye
sahip olduğundan, bu kuvvet hissedilemez.
Günlük
yaşantımızda, ışınım basıncına pek de maruz kalmayız.
Elektromanyetik
ışınımı ister düzlem dalga gibi düşünün, ister küresel dalga, isterseniz de
fotonlar olarak düşünün; hiç önemli değil—gerçekten umurumda değil—ışınım
basıncı söz konusu olduğunda önemli olan, 1 metre-kareden ne kadar enerji geçtiğidir,
ve bu enerjinin hangi kesrinin soğurulduğu ya da yansıtıldığıdır.
Işınım
basıncı günlük yaşantımızda önemli olmasa da, astronomide önemlidir.
Ve aslında,
onu görebilirsiniz. Bazılarınız görebilir.
Bir kuyruklu-yıldızın
iki kuyruğu vardır; bu kuyruklardan biri ışınım basıncının neden olduğu
kuyruktur.
Bir kuyruklu-yıldız
karbon dioksitten oluşur, ayrıca toza da sahiptir; Manhattan’ın kapladığı alan
kadardır.
Güneşin
yakınına geldiğinde, güneşin ışınım basıncı, yani anlatmakta olduğum ışınım
basıncı, toz parçacıklarını iter ve kuyruk oluşur; bu kuyruk beyaz,
beyaz-sarımsı görünür, çünkü güneş ışınları bu toz parçalarından yansıtılır.
Ve
mavimsi ikinci bir kuyruk daha vardır; bunu çıplak gözle görmeniz çok zordur ve
bu, güneş rüzgarlarının bir sonucudur.
Dünya
atmosferinin en üst katmanında aurora’ya neden olan güneş rüzgarlarını daha
önce tartışmıştık.
Güneş
rüzgarları, güneşin oldukça düzensiz olarak, bazen çok, bazen az yaydığı proton
ve elektronlardır; ve onlar saniyede 250 mil hızla hareket ederler ve CO2
’i iyonize ederler..
Böylece uyarılan
moleküller, alt düzeylere inerken mavi ışık yayarlar.
Dolayısıyla
iki kuyruk elde edersini; bu iki kuyruğu
göstereceğiz.
Kuyruklar
100 milyon kilometre boyutunda olabilirler; onlar devasa olabilirler.
Bazılarınızın
hatırlayacağı gibi, ya da hatırlamalısınız; 1997 de, muhteşem bir kuyruklu-yıldız
belirmişti: adı, Hale-Bopp.
Onu aylarca
her gece gözlemlemiştim.
Bu,
Hale-Bopp kuyruklu-yıldızının uzun sürede alınmış bir resmi; çıplak gözle görebileceğiniz
bir resim değil.
Açıkça söylemem
gerekirse, doğrusu hiç mavi kuyruk görmedim, ama ışınım basıncının neden olduğu
beyaz kuyruğu bir çok kez gördüm.
Haydi,
Hale-Bopp’a bir göz attalım; orada onu görüyorsunuz.
Açık bir
şekilde iki kuyruğu da görüyorsunuz.
Gördüğünüz
mavi kuyruk, güneş rüzgarı ile etkileşiminin sonucu olandır; ve burada da ışınım
basıncının neden olduğu kuyruğu görüyorsunuz.
Güneş
ışığı soğurulmuştur, bu toz parçacıkları tarafından tamamen soğurulmuş ve uzağa
itilmiştir.
Merak
ediyorum, üç yıl önce Hale-Bopp yıldızını kimler gördü?
Evet?
Ellerinizi
indirmeyin, merak ediyorum; muhteşem bir manzaraydı, ve aylarca sürekli olarak kolayca
göründü; onu görebilirdiniz.
Çok
parlak kuyruklu-yıldızları çok sık göremezsiniz.
Böylece,
yüklerin hangi doğrultuda titreştiğini bilirsek, elektrik ve manyetik alan
şiddetlerini çok nicel olarak bilmeksizin, titreşen elektrik alan doğrultusunu
kolayca saptayabiliriz.
Ve bu, ışınımın
kutuplanması ile ilgilidir; bugün kalan zamanımı bu konuya harcamak istiyorum.
Tahtanın
ortasını kullanalım.
Salınan
bir yükünüz var, yani ivmelenmekte. Bunun gibi bir koordinat sistemi seçelim ve
yükü bu doğrultuda titreştirdiğimizi varsayalım.
Sürekli ivmeleniyor
[wışşşt] ve frekans, omega..
Uzayda belli
bir yerde olalım; işte burada. Elektromanyetik ışınım alıyoruz, P
noktasındayız—onu üç-boyutlu görüyormuşsunuz gibi yapalım.
Ve şimdi
bu açı teta olsun ve bu da R yer vektörü, başlangıçtan sizin bulunduğunuz P
noktasına, yani salınan yüke uzanan.
P ‘de
bulunduğunuzda, elektrik alanı doğrultusunu saptamanızı sağlayacak çok basit
birkaç kural vereceğim size.
Elektrik
alan daima yayılma doğrultusuna diktir.
Yüke bu
doğrultuda bakıyorsanız, ve yük böyle titreşiyorsa, hissettiğiniz elektrik alan, daima R ‘ye
diktir.
A, R ve
E daima aynı düzlem içindedir.
Onu
tahtaya bu şekilde çizdiğime dikkat edin.
E, A ve
R aynı düzlemde.
Aşırı
derecede basit.
Eğer bu,
omega açısal frekansı ile titreşiyorsa, elektrik alan da omaga açısal frekansı
ile salınacaktır.
Eğer
yükü iki katına çıkarırsanız, elektrik alan da iki katına çıkacaktır.
İvme iki
katına çıkarılırsa, elektrik alan da iki katına çıkar.
Bu
sezgisel olarak akla yakındır.
Yani
elektrik alan şiddeti, titreştirdiğiniz yük ile ve ivme ile doğru orantılıdır.
Böylece,
orada tartıştığımız bu etki işte çıkıyor, ivmelenme doğrultusunda giden hiçbir
şey yoktur, bu doğrultuda enerji gitmez; dolayısıyla bu doğrultuda elektrik
alan oluşmaz; maksimum bu doğrultuda
oluşur; bu ara bölgede bir yerde ise, sinüs teta ile orantılıdır.
Eğer teta
0 ise, o doğrultuda hiçbir şey gitmez.
Eğer teta
90 derece ise, maksimum elde edersiniz.
Salınan
yüke dik olan bu tüm yüzeyde, elektrik alan maksimumdur.
Bu
durumda –size henüz açık gelmeyebilir—R uzaklığı ile de ters orantılıdır.
R iki
katına çıkarsa, elektrik alan şiddeti yarıya düşecektir.
Ve
Poynting vektörü, ki E ve B’nin çarpımıdır -- E ise daima B ile orantılıdır --
böylece Poynting vektörü, Q kare ile orantılıdır, A kare ile orantılıdır, teta
sinüs kare ile orantılıdır ve R kare ile ters orantılıdır.
Ve R
kare ile ters orantılı olması, çok açıktır.
Çünkü bir
küre alırsanız ve ışınımın dışa doğru yayıldığını düşünürseniz, uzaklığı iki
katına çıkardığınızda, kürenin alanının 4 katına çıkacağını biliyorsunuz;
böylece metre kareye düşen enerji miktarı 4 kat azalmak zorundadır.
Böylece
Poynting vektörü 1/R2 ile azalmalıdır; enerjinin korunumu, bunu
gerektirir.
Poynting
vektörünün gerçekten 1/R2 gibi azaldığını kabul edersek, o zaman E
vektörü 1/R gibi azalmak zorundadır, çünkü Poynting vektörü E ve B ‘nin
çarpımıdır.
E ve B
nin her ikisi de 1/R ile azalır.
Elektrik
alanının, ivmelendirdiğimiz yüke göre nasıl yönleneceğini görmenize yardımcı
olabilecek bir resim göstermek istiyorum size.
Burada
ortada, bir yükü ivmelendiriyoruz; yukarı aşağı; yukarı aşağı.
Frekans
omega.
Hangi
ışınımı oluşturmak isterseniz isteyin, bana göre hoş.
Omega’yı
istediğiniz kadar büyütebilirsınız.
Bir şeye
dikkat edin; bunlar -- bu dalgalar, burada bu kıvrımlar, elektromanyetik ışınımı
temsil ediyor.
Ve bu
doğrultuda ilerleyip giden hiçbir şey yok.
Nedenini
anladık.
Maksimum,
bu doğrultuya dik bir düzlemde ilerleyip gidiyor.
O işte budur;
bu, bu ve bu.
Dikkat
ederseniz, burada durduğunuzda size gelen E vektörü R‘ye diktir—bu R’dir—ve ona
diktir.
Ne
dediğime dikkat edin; bu A, R ve E bir tek düzlem içindedir.
A ivmesi
ile R ve E bir düzlem içinde.
A, R ve
E bir düzlemde.
A, R, E
bir düzlem içinde.
Böylece
salınan elektrik alanının doğrultusunu daima saptayabilirsiniz.
Teta
açısına gelince; onu, 0 derece -- buradaki gibi -- ya da 90 derece -- burada,
burada ve buradaki gibi – almayıp, bunların arasında bir değer alırsanız,
dikkat ederseniz, burada E vektörü daha küçük çizilmiştir.
Burada bu sinüs teta var.
Sonuç
olarak, bu doğrultudaki Poynting vektörü bu doğrultudakinden daha küçük olacak
ve bu doğrultuda, Poynting vektörü 0 olacaktır.
Bu ışınıma,
-- ister burada olun, ya da burada, veya burada, ya da burada – çizgisel
kutuplu ışınım deriz; nedeni basit:
elektrik alanı bir doğrultuda salınmaktadır.
Çizgiseldir.
Sizin
için, çizgisel kutuplu bir ışınım üreteceğim, bunun için iki gösteri deneyim
var.
Dolayısıyla
ışıkları geri açalım; ve bu gösterileri tartışalım.
Burada,
10 gigaHertz yayan bir verici var.
Bu, 3
santimetrelik bir dalgaboyudur.
Buna
radyo diyemezsiniz; radar diyebilirsiniz, fakat bu sadece bir isim sorunu.
Bir de alıcı.
Bir
verici ve bir alıcımız var.
Verici
burada ve alıcı burada.
Size üç-boyutlu
bir resim verirsem -- bu benim koordinat sistemim; bu, tahtadan dosdoğru size
geliyor, bununla demek istediğim, bu – verici böyle hedeflenmiş, tam bunun gibi.
Akım,
bunun gibi titreşecektir.
Bu da
alıcı -- onu radyom olarak düşünün – o da burada.
Radyonun
anteni de bu doğrultuda.
Salınım
yapan yüklerin oluşturduğu elektrik alanını burada görüyorsunuz -- bu arada, yükler
aşırı büyük bir frekansla, saniyede 10 milyar kez titreşiyorlar --, elektrik
alanı R ye diktir; bu R dir, ve elektrik alan, R ve A bir düzlemdedir.
Bu
demektir ki, buraya ulaşan elektrik alanı şöyle salınmaktadır.
Dolayısıyla,
bu antenin, bu alıcının işleri yolundadır.
Işınım
tam doğru şekilde gelir; böylece bu onu rahatça
algılayacaktır.
Daha
önce tartıştığımız gibi, bu sinyali bir ses sinyali ile modüle etmiştik, yani genlik
modülasyonu; ki radyolarda da kullanırsınız.
Yaklaşık
1 kiloHertz’lik ses sinyali ile modüle etmiştik.
Bu ses
sinyalini size dinleteceğim.
O zaman
bu alıcı, gerçekten bu vericinin yaydığı üç santimetrelik radar sinyalini alıyor
diyebilirsiniz.
İlk
yapacağımız şey, bu.
Vericiyi
açıyorum ve modüle edilmiş 1 kiloHertz’i duyuyorsunuz , ve bunun gibi düz bir
tel olan bu anten tarafından alınıyor, ve bu bir yayıcı.
Gerçekten
buradan buraya gittiğini göstermek için, araya ellerinizi tutarsanız, elleriniz
üç santimetreyi soğurur.
Artık
orada ulaşamıyor.
İşte
orada.
Orada
değil.
Ama
şimdi, şimdi bu anteni 90 derece çevireceğim, böylece bu konumda tutulacak.
Şimdi
elektrik alanlar –onu şimdi bu konumda tutacağım—böylece elektrik alan, şimdi,
yukarı ve aşağı bu şekilde gidip geliyor.
Fakat
alıcı böyle değil; çünkü alıcının anteni bunun gibi.
Hiç bir
akım sürülemez.
Böylece
artık hiçbir şey duymayacaksınız.
Bu
demektir ki, kutuplanma doğrultusunu 90 derece kadar değiştirdim ve alıcı bunu
göremeyecek.
Şimdi 90
derece döndüreceğim.
Ve durdu.
Şimdi,
elektrik alanı böyle gidiyor.
Tel, yani
anten burada, bunun gibidir ve “üzgünüm” der, “seni duyamıyorum.” Ama şimdi yapmam gereken tek şey, alıcıyı 90
derece çevirmek, ve böylece bu anteni çeviririm ve onu düşey tutarım; ve kuşkusuz
gene çalışır.
90
derece döndürürsem, sinyal geri gelir.
Şimdi E
alanı böyledir, ve anten bu şekilde onu alır.
Şimdi
size bir bilmece. Onu düşünmenizi istiyorum.
Aslında
bu konuda bir oylamamız olacak.
Burada
metal çubuklar ile ahşap bir çerçeve var.
Hile
yok. Metal çubuklar.
Onu
buraya araya koyacağım.
Bunun
gibi giden E alanlı elektromanyetik dalgaları yayınladığımız bir duruma sahibiz; alıcı mükemmelen çalışıyor.
Alıcı da
bunun gibi yönelmiştir.
İşte orada.
Bu
ızgarayı bu şekilde koyuyorum, öyle ki demir çubuklar E ile aynı doğrultudalar;
ama onu bu şekilde de koyabilirim, o zaman da çubuklar E ‘ye dik olurlar.
Bir
çizim yapacak olsam, bu yönden bakarak, ikisinden birini çizebilirim.
Demir
çubuklar ya böyledir, ya da böyle; fakat her durumda da, elektrik alanı bu
şekilde mi gelmektedir?
Demir çubuklar
düşey olduğunda, elektromanyetik ışınımın hiçbir sorunla karşılaşmadan dosdoğru
geçeceğini kimler düşünüyor?
Belki
doğrudan geçemez diye düşünen olabilir mi içinizde?
Kimler doğrudan
geçeceğini düşünüyor?
Kimler doğrudan
geçemeyeceğini düşünüyor?
Şimdi
bunu yapayım.
Elektromanyetik
ışınımın, salınan E-alanının bunu kolayca geçeceğini kimler düşünüyor?
Doğrudan
doğrudan geçemeyeceğini kimler düşünüyor?
Oylar, 25,
25; 25, 25 olarak eşit şekilde bölündü.
Tamam,
göreceğiz.
1
kiloHertz.
E alanı
böyle; [ses] alıcı onu algılıyor.
Benim
ilk önce hangisini yapmamı istersiniz, bunu mu, yoksa bunu mu?
Önce bunu
yapalım.
Hiç birşey
yok.
Soğrulmadı.
Dosdoğru
oraya gidiyor.
Şimdi
onu döndürüyorum.
90
derece.
Ve onu yok ettim.
Böylece
bu şekillenim durumunda, elektromanyetik ışınım doğrudan geçemiyor.
Bunu düşünmenizi
istiyorum, bunu düşünerek birkaç uykusuz gece geçirirseniz, iyi de olur, çok da
sağlıklı olur.
İkinci bir
gösterimiz var; o da elektromanyetik ışınımın
kutuplanması ile ilgilidir.
Burada
75 megaHertz’lik bir vericim var; daha çok radyo gibi bir şey. O 4 metre
dalgaboyunda dalga yayıyor.
Ve bu
anten; bir verici.
Şimdi size
sayıları vereyim.
Bu 75
megaHertz ve bu da 4 metre dalgaboyu.
Ve şimdi
onu açacağım.
Hiçbir
şey duymuyorsunuz, henüz alıcıya hiçbir şey bağlanmadı.
Titreşiyor.
Elektromanyetik
dalgalar oluşuyor; çıkıyor, böyle gidiyor.
Bu yönde
çok fazla gitmiyor.
Çok özel
bir alıcıya sahibim. Çok özel bir şey. Çok özel bir alıcıdır bu.
Ortasından
kesilmiş düz bakır bir tel; sol ve sağ
tarafını bir ampule bağladım.
Buradan
güçlü bir akım gidiyorsa – ki bu, onun güçlü bir sinyal aldığı anlamına gelir
-- ampul onu gösterecektir.
Ortalığı
karartacağım; böylece belki bu ampulü görebiliriz.
Verici
yayına başladı.
Size
birkaç şey göstermek istiyorum.
Göstermek
istediğim ilk şey şu: bunu vericiyi paralel tutarsam, gerçekten, iletiyi alabilirim.
Elektrik
alan şimdi bunun gibi geliyor ve böylece anten iletiyi çok iyi alıyor.
Fakat
bakın şimdi ne oluyor; radar alıcısıyla yaptığım ile aynı şeydir; onu 90 derece
döndürüyorum.
Ve şimdi
burada gelen E-alanı, bu şekilde bir akıma sebep olamıyor.
Ampul
sönüyor.
Vericiden
çok uzaklara giderseniz, sinyal şiddetinin daha az olduğunu size açıkça
gösterebilirim..
Hatırlayın,
Poynting vektörü 1/R kare gibi azalıyor.
Böylece
ampülün ışığı 1/R kare ile azalmalıdır.
Biraz
daha yakınlaşırsam—çok fazla yaklaşamam, çünkü çok fazla yaklaşırsam ampulü
patlatabilirim.
Görüyorsunuz,
şu anda oldukça parlak ve düz doğrultuda tutarak uzaklaşırsam, görüyorsunuz,
gerçekten de, ampul giderek sönüyor.
1 / R
kare ilişkisi.
Şunu
araştırmak da ilginçtir: Hiçbir ışımanın çıkmaması gerektiğini savunduğumuz
doğrultudaki antene verici tarafından acaba ne kadar ışıma yayınlanmaktadır?
Şimdi
buraya yürüyeyim—ya da diğer tarafa yürüyeyim, çünkü burası biraz karanlık.
Böylece
tam burada, şimdi ayakta duruyorum, öyle ki teta 0 dır.
Ne
yaptığım önemli değil; anteni bu şekilde tutsam da , ya da bu şekilde, veya bu
şekilde, yapabileceğim bir şey yok.
Biraz
daha yakına gelsem de, ışık görmüyorsunuz, çünkü bu doğrultuda akan enerji yok,
elektromanyetik dalga yok.
Antene
dik düzlemde çok dışa giderek de; ama kuşkusuz, eğer buradaysam, tamamen dik olmayan
burada, o zaman kuşkusuz, biraz ışınım toplarım.
Tamam, gelecek
derste görüşürüz.